Mahallede telefonların tek tük olduğu, sosyal medyanın olmadığı dönemler. Askerdeyim. Evci olarak ablamlara gidiyorum. Televizyonlar da durmadan 900’lü hatların reklamı yapılıyor. Arayıp hat düşünce soru soruyor, bilirsen farklı farklı hediyeler(!) Ben de bu hattı ilk defa duyurum. Bu noktada ablanın da bilgisi yok. Sabit ev telefonları var. Dedim, bir arayalım. Aradık, bir soruyu biliyoruz, peşinden ikincisi geliyor. Bir şık yanlış denip, ‘’tekrar arayınız’’ komutu düşüyor. Bizde merakla tekrar tekrar arıyoruz. Evden bölüğe geldim. Otururken arkadaşlara ‘’böyle bir numara var, isterseniz sizde arayın. Hediye veriyor ama ben hep bir şıkta yanlış cevaptan kaybettim’’ deyince, güldüler. Dediler ‘’onlar sahtekâr, para tuzağı’’ ya! Eyvah! Yandı bizim enişte. 1991’ de -benim cehaletimden- yüklü bir telefon faturası gelmişti.
Özeti: Cehalet farklı bir olgudur. Hele insanda kolayca kazanma arzusu varsa, faturası ağır olabilir. Birde taşrada yaşamanın getirdiği bilgi, öngörü eksikliği eklenirse ziyadeleşir. Onun için hiç kimsenin beleşten para dağıtmayacağını hesap etmek, daha doğrusu balıklama atlamamak gerekir. Ama maalesef günümüzde bile buna benzer dolandırıcılık ağına -her kesimden- düşme durumları yaşanabiliyor.
DAĞITIM VAKTİ GELDİ
Kısa dönem olarak acemi birliğini çok rahat tamamladık. (Birde evciyim, haftada iki gece evde yatıyorum) Ama doğru dürüst eğitim yapmadık. Dağıtım zamanı geldi. Terörün de zirve yaptığı dönemler. Bulunduğumuz ortam tesadüf mü, yoksa seçilmiş mi -çoğunun üst kademede çevresi var- bilmiyorum. Aynı yerde kalmak için herkes birilerine ulaşmaya çalışıyor. Akabinde de hallettiğini söylüyorlar. Bende Osmancık’tan tanıdık, biraz da akraba olan merhum Kurmay Albay Türkay Erel Bey’i arayarak, ‘’burada herkes kalabilmek için bir yerlere ulaşmaya çalışıyor. Bende size arz ediyorum, abi’’ dedim. Rahmetli biraz rahat konuşan biriydi. ‘’Benim oğlum Van’da askerliğini yaptı. Albay olarak oğluma bile torpil yapmadım. Nere çıkarsa ora’’ dedi. Kendi oğlundan örnek verince, doğrusu utandım. Dedim, hakkımda nere hayırlı ise orası olsun. (rahmetle yâd ediyorum)
Birkaç gün sonra dağıtım listesi açıklandı. Heyecanla bekliyorum, acaba neresi diye? ‘’Mahir Odabaşı, 3.Operatör Bölüğü’’ denince mutlu oldum. Kesin burada kalıyorum diyen arkadaşların hepsi uzaklara gitti. Hatta bunun üzerine az daha okuyup Açık Öğretimi -bu mezunlar hep kaldı- bitirseydiniz, diye espriler yapıldı.
Özeti: Bazen hesabın üzerinde hesap vardır. İnsan zorda kaldığı zaman haklı olarak sığınacak liman arar. Ama bir şey talep edildiği zaman, o yetkili size kendi ailesinden, çevresinden samimi örnek verebilirse, sizin için en büyük ders o olur. İşimi yapmadı diye kızmak yerine mahcubiyet duyarsınız. Olması gereken de budur.
YOKLAMA YAPTIRMAK İÇİN
Rahmetli Türkay Komutan Nevşehir Askerlik Şubesi Başkanı olarak görev yaparken kapıyı hep açık tutar ve ‘’Kapıya Vurmadan İçeri Gir, Otur Demeden Otur’’ yazdırır. Bir Milletvekili her ay beş on tane köylü vatandaşı yanına alır Şubeye askerlik yoklamasına getirir. Komutan bakar, bir iki değil hep devam ediyor. Yine bir gün aynı şekilde gelince, ‘’Sayın Vekilim, bunlardan hangisi gelip de askerlik yoklamasını yaptıramadı. Biz, yoklamalarını yapmak için zaten uğraşıyoruz. Lütfen daha büyük işler için ziyaret ediniz’’ der. Bundan sonra gelen giden olmaz. (rahmetli bir sohbette kendi anlatmıştı-1993)