Uşaklı Haldun Temel Ersan, üç kılıç kapsamında yaptığı açıklamada; “Sakarya zaferinin kazanılmasının ardından Buhara Cumhuriyeti'nden gelen bir heyetin, TBMM Başkanı ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, halkı adına sunduğu üç kılıç, Kurtuluş Savaşı'nın son durağı İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun 84. yıldönümünde ‘2006 yılında’ kitap konusu oldu. Heyetin, biri Gazi'ye, diğeri Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya sunduğu kılıçların sonuncusuysa İzmir'e girecek ilk fatihe verilmesi için emanet edildi” dedi.

“ÜÇÜNCÜ KILIÇ”

Üçüncü kılıcın İzmir'e girecek ilk fatihe verilmesi için emanet edildiğini belirten Uşaklı Haldun Temel Ersan, “Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Kemal Arı'nın kaleme alarak izini sürdüğü ‘Üçüncü Kılıç’ adlı kitapta, kent tarihinin bilinmeyen noktalarına açıklık getirilmesinin yanında, tarihin 'yağmalanması' konusuna kamuoyunun ilgisinin çekilmesinin amaçlandığı bildirildi. Yrd. Doç. Dr. Arı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İzmir'e ilk girerek, Konak Hükümet Meydanı'na Türk Bayrağı'nı asan Yüzbaşı Şerafettin'in ailesindeki belgelerin yanında, Genelkurmay arşivleri ve dönemin yazılı kaynaklarından yararlanarak hazırladığı kitabıyla bir kılıcın izinde, tarihsel mirasa ne kadar sahip çıkıldığına ilişkin sorulara yanıt aradığını ve geçmişin irdelenmesini amaçladığını belirtti” şeklinde konuştu.

Yrd. Doç. Dr. Arı'dan alınan bilgiye göre, İzmir'in kurtuluşuna giden 'Üçüncü Kılıç' öyküsünü anlatan Uşaklı Haldun Temel Ersan; Buhara Cumhuriyeti'nden İzmir fatihine verilmek üzere kabul edilen kılıç, Batı Cephesi Komutanlığı emrine alınırken, Başkomutan, Meclis kürsüsünden bunu ulusuna duyurdu. Bu sırada Beyrut eşrafından Misbah Efendi de, aynı amaçla 500 altın lira ödül koydu. İzmir'in işgalinden sonra yüreklerde oluşan İzmir özlemi ve kenti kurtarma arzusu, toplumsal mitosa dönüştü, ordudaki subay ve erler arasında büyük bir heyecan seli yarattı.İzmir'e ulaşma düşü, yüreklerde kabarmış alevden bir topa dönüştü. 30 Ağustos günü düşmanın ana unsurlarının yok edilmesinin ardından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın (Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz'dir) tarihi emrini alan ordu, İzmir'e akarken, İkinci Süvari Tümen Komutanı Yarbay Zeki (Tümgeneral Zeki Soydemir), öncü olarak Birinci Süvari Alayını görevlendirdi. Öncü öncüsü olma görevi de İkinci Süvari Tümeninin 4. Alayında Bölük Komutanı olan Yüzbaşı Şerafettin'e verildi” ifadelerini kullandı.

"İZMİR'E DOĞRU UÇUYORDUK"

Uşaklı Haldun Temel Ersan, Yüzbaşı Şerafettin özel arşivinde, bu anıyla ilgili bilgilerin olduğuna değinenerek o bölümü şu şekilde aktardı; “Yüzbaşı Şerafettin (İlk Hedefiniz Akdeniz'dir. İleri' emrini almıştık. Anlatılmaz bir hızla mesafeleri aşıyor, İzmir'e doğru uçuyorduk. Kaçan düşman köyleri, kasabaları yakıyor, intikamını sivil halktan alıyordu. Adım başı rastladığımız yürekler acısı manzara, hızımızı büsbütün artırıyordu) diye anlattı. 9 Eylül sabahı saat 09.00'da Bornova'ya giren genç yüzbaşı, Halkapınar'a doğru yürüdü. Bir Rum'a ait Tuzakoğlu Fabrikası önünde baskın kuşkusunu taşıyan yüzbaşı, birliğin önüne tüfekleriyle koşan 8 er yerleştirdi. Kuşkular doğru çıktı, bir anda müfreze fabrikadan ateş yağmuruna tutuldu. Burada şehit verilen 4 erin başlarının İzmir'e dönük olduğu görüldü. Yürüyüşüne devam eden müfreze, yönünü Alsancak'a çevirdi, dolu dizgin, yalın kılıç 80 kişilik kuvvetle şehre akmaya başladı. Müfrezesinin başında kente saat 10.30'da giren Yüzbaşı Şerafettin, Kordon'a kurşun ve şarapnel yağmuru altında 40 askerini kaybederek ulaştı.”

“KANLAR İÇİNDE BAYRAĞI GÖNDERE ÇEKTİ”

Süvariler, dört nala Kordonboyu'ndan Pasaport İskelesi'ne geldiklerinde, bir Rum'un attığı bomba, Yüzbaşı Şerafettin'in atının önünde patladığını dile getiren Uşaklı Ersan, yaptığı açıklamada; “Omzuna ve koluna şarapnel parçaları isabet eden yüzbaşı, parçalanan atını değiştirerek, yoluna devam etti. Hükümet Konağı'nın önündeyse makineli tüfek ateşiyle karşılaşan Yüzbaşı Şerafettin'i, burada göğsüne isabet eden mermiler de durduramadı. Atından inen Şerafettin Bey, bir gencin uzattığı Türk Bayrağı'nı alıp, göğsüne soktu ve sendeleyerek Hükümet Konağı'na yöneldi. Ama burada bir sürprizle karşılaşan yüzbaşı, kapının kilitli olduğunu gördü. Emir subayı Süvari Teğmeni Ali Rıza Bey, yan kapının zincirini kırarak yol açtı. Bir kaç dakika içinde binanın üst katında görev tamamlandı. Böylece 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgaliyle başlanılan nokta, 3 yıl 3 ay 24 gün sonra 9 Eylül 1922 günü kurtuluşuna mekan oldu. Balkona çıktığında göğsündeki kanın bulaştığı bayrağı gözyaşları içinde göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin, o dakikaları, ‘Yaraları kim düşünür, ölsem ne gam. İzmir'i kurtarmıştık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk ya’ diye anlattı” dedi.

Uşaklı Ersan, Hükümet Konağı'nın önünde toplanan halkın, coşkun alkışlar arasında Türk subayı ve arkadaşlarını bağrına bastığını söyleyen Ersan, “O gün akşam saatlerine kadar yabancı konsoloslarla görüşme görevi de bir yandan yaraları pansuman edilen Yüzbaşı Şerafettin tarafından yerine getirildi. Bu arada Yüzbaşı Zeki komutasındaki süvari birliği Sarıkışla'ya, Üsteğmen Arif ve Takım Komutanı Celal Bey ile Yedeksubay Besim Efendi de Kadifekale'ye bayrağı çektiler. Bütün bu gelişmeler, dakika dakika cephe komutanlığına bildirildi” sözlerini kullandı.

“BAŞKOMUTAN, KILICI VERİYOR”

Uşaklı Ersan, üçüncü kılıcın Yüzbaşı Şerafettin'e verildiğini söyleyerek; “Belkahve'den tarihi günü izleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın, yanında Fevzi ve İsmet paşalarla, 10 Eylül sabahı İzmir'e gelişi görkemli oldu, kent adeta ayağa kalktı. İzmir'e girişinden iki gün sonra Başkomutan, Şerafettin Yüzbaşı'ya, ‘İzmir’ adını verdi. Genç subay, soyadı kanunun çıkmasından sonra İzmir'i kullandı. Büyük Kurtarıcı, Buhara Hükümeti'nden emanet aldığı kılıcı da, 15 Eylül günü Yüzbaşı Şerafettin'e verdi. Bu arada Beyrut eşrafından Misbah Efendi'nin, ödül olarak koyduğu 500 altın lira da, Şerafettin ve Zeki yüzbaşılar arasında paylaştırıldı” şeklinde konuştu.

Uşak’ta ekmeğe yüzde 25 zam geldi Uşak’ta ekmeğe yüzde 25 zam geldi

Yrd. Doç. Dr. Kemal Arı'dan alınan bilgiye göre, Yüzbaşı Şerafettin’in, albayken rahatsızlığı nedeniyle ordudan emekliye ayrıldığına değinen Uşaklı Ersan, “Doktorların savaşta aldığı yaraların yol açtığını belirttiği Parkinson ve kısmi felcin yanında maddi sorunları da bulunan Şerafettin İzmir, 1951 yılında İstanbul'da vefat etti. İzmir Fatihi'ne, ölümünden birkaç yıl önce kent halkı borcunu ödemek amacıyla bir kampanya düzenledi. Şerafettin İzmir, bir ev armağan edilmesi önerisini, "Benim yaptığım, bir vatan ve askerlik vazifesinden ibarettir" diyerek reddetti. Bu arada İzmir'de açılması planlanan İnkılap Müzesi'ne verilmek üzere eşi Siret İzmir tarafından İstanbul Valiliğine verildiği bildirilen kılıcın izine bir daha ulaşılamadı” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

Editör: Gülcan Aydoğdulu