Gündem

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI HALK ŞAİRİ HÜSEYİN YILDIZ İLE ŞİİRLERİNİ KONUŞTUK

Söyleşi: Yiğit AHİ

1 Merhaba Hüseyin Bey. Sayfamıza hoş geldiniz. Kendinizi okurlarınıza nasıl anlatır mısınız?

 Hoş buldum efendim. Öncelikle bana böyle bir imkân verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

 Ben Kalemşah, namı diğer Meçhul Şair… Şiire gönül vermiş, kelimelerle dertleşen bir halk şairiyim. Aslen Burdur’un Kemer ilçesine bağlı Belenli köyündenim ama 1986 yılından beri Yakalar’da yaşıyoruz. Şu an Burdur Merkez’de ikamet ediyorum ve bir kamu kurumunda taşeron işçi olarak çalışıyorum. Burdurluyum, kültürle yoğruldum ve yıllar içinde kalemimi bir mirasa dönüştürdüm. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Burdur’un ilk halk şairi unvanını aldım ve bu unvanın sorumluluğuyla geleneklerimizi, unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi yaşatma çabası içindeyim.

 Şiir benim için sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda yaşanmışlıkların, acıların, sevinçlerin ve özlemlerin mısralara dökülmüş hâlidir. Gönül Pınarım ve Sözüm Olsun Sana adlı şiir kitaplarımla ve katılım sağladığım 8 antoloji kitaplarında  duygularımı okuyucuyla buluşturdum. Bunun yanı sıra, geçmişin izlerini sürerek kültürel yazılar kaleme alıyor, Anadolu’nun saklı hikâyelerini gün yüzüne çıkarıyorum.

 Kalemimi elime aldığımda, geçmişten bugüne uzanan bir köprü kurarım. Şiirlerimle, yazılarımla ve kültüre olan bağlılığımla, halkın sesi olmaya devam edeceğim.

2  Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Esin kaynağınız ne oldu?

Yörük bir ailenin çocuğuydum. Köyümüzün geniş meralarında, sürünün peşinde dolaşırken, kelimeler de benimle birlikte yürürdü. Çoban değneğini omzuma atar, bir elimle gökyüzüne şekiller çizerken diğer elimle toprağa hayallerimi kazırdım. Akan suya bakar, onunla dertleşir gibi mırıldanırdım. Öten kuşu dinler, rüzgârın fısıltılarına kulak verirdim. Taşlara oturur, ötelere dalar giderdim. Kelimeler zihnimde birikir, duygularım sığmaz olurdu içime. İşte o zaman, ne hissettiysem doğaya anlatırdım.

 Yazmak, önce rüzgâra fısıldadığım mısralarla başladı. Sonra suya söylenen türküler, toprağa kazınan kelimeler oldu. Ama kelamın kalıcılığı kâğıtta saklıydı. Biriktirdiğim duygular, gönlümün derinliklerinde kök salmış kelimeler, artık bir deftere dökülmeye başladı. Kâğıda yazdıkça, kendimi daha çok buldum. Çocukluğumda toprağa işlediğim izleri, artık kalemle kâğıtlara işliyordum.

 Zamanla biriken şiirlerim, sadece bana ait olmaktan çıktı. Gönülden kopan dizeler, bir gün bir kitaba dönüşmesi gerektiğini fısıldıyordu. “Gönül Pınarım” ve “Sözüm Olsun Sana” böyle doğdu. Şiirlerim kitaplaştıkça, geçmişin sesini geleceğe taşıdığımı hissettim.

 Şimdi geriye dönüp baktığımda, yazmak benim için yalnızca bir tutku değil, bir sorumluluk. O çobanlık günlerinde, meralarda başlayan serüvenim, kitaplarla, dizelerle, anlatılarla büyümeye devam ediyor. Çünkü biliyorum ki, yazmazsam unuturum; yazmazsam kaybolur… Ve ben, kaybolmasına izin vermeyeceğim nice hikâyeyi, ağıtı, türküyü yaşatmak için yazmaya devam edeceğim.

 3 Şu an çalışmalarınız ne durumda?

Şu an kültürel ve edebi çalışmalarımı yoğun bir şekilde sürdürüyorum. "Bir Şairin Kültür Yolculuğu" adlı gezi yazısını kitap formatına dönüştürmek için çalışıyorum. Bu kitapta sadece belirli bir bölgeyi değil, genel olarak Anadolu kültürünü ele alıyorum. Eski düğün adetlerinden ağıtlara, çocukluk oyunlarından unutulmaya yüz tutmuş geleneklere kadar pek çok konuyu işleyerek kültürel mirasımızı geleceğe taşımayı hedefliyorum.

Ayrıca şiir yazmaya devam ediyorum. Yeni şiirlerimde yine halkın duygularını, Anadolu’nun özünü ve unutulmaya yüz tutmuş değerleri işlemeye özen gösteriyorum. Bunun yanı sıra, geleneksel meslekler üzerine araştırmalar yaparak çerçiler ve bohçacılar gibi kaybolmaya yüz tutmuş kültürel unsurları kayıt altına alıyorum.

Bir yandan da YouTube kanalım "Kalemşah TV Kültürün Sesi" üzerinden kültürel içerikler paylaşarak geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyorum. Kısacası, kalemim hiç durmuyor; yazmaya, anlatmaya ve kültürümüzü yaşatmaya devam ediyorum.

4 Halk şiirine yönelmeniz nasıl oldu? Sizi edebiyatın içine çeken neydi?

Ben Anadolu’nun evladı, halkın çocuğuyum. Şiir benim için başından beri bir ifade biçimiydi. Önceleri serbest tarzda yazıyordum; içimden geldiği gibi, ölçüsüz, kafiyesiz ama yüreğimden süzüldüğü gibi Kelimeler bazen bir türküye, bazen bir ağıda dönüşüyordu.

 Zamanla halk şiirine olan ilgim arttı. Zaten uzun zamandır halkın içinde dolaşıyor, köy köy gezerek kültürel araştırmalar yapıyor, her köye ait şiirler yazıyordum. Bir gün, tanıştığım kültür ve Turizm Bakanlığı  halk şairi ablamız safiye Samyeli bana hece şiirinin inceliklerini öğretti. O güne kadar sadece hissettiklerimi yazarken, artık kelimelerimi bir ölçüye, bir ahenge oturtmayı öğrendim. Hece şiirinin inceliğini, kafiyenin gücünü, mısraların ritmini keşfettikçe, halk şiirine olan sevgim daha da büyüdü.

 Halk şiiri, sadece bir yazım şekli değil, bir kültür taşıyıcısıydı. Atalarımızın derdini, sevincini, aşkını, hasretini, acısını anlatan bir mirastı. Bu mirasa sahip çıkmak, onu yaşatmak benim için bir sorumluluk haline geldi. Böylece hece ölçüsüyle yazmaya başladım ve gördüm ki, bu kalıp bana, anlatmak istediklerimi daha güçlü bir şekilde ifade etme imkânı sunuyor.

 Bugün hâlâ halkın içinde, onların dertlerini, sevinçlerini, geleneklerini araştırıyor, yazıyor ve paylaşıyorum. Halk şiiri, benim için sadece bir edebi tür değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi. Çünkü ben bu toprakların evladıyım ve bu toprakların sesini şiirle duyurmaya devam edeceğim.

 5 Hangi vakitler, sevinçliyken mi üzüntülüyken mi şiir yazarsınız?

Yörük bir ailenin çocuğuydum. Köyümüzün geniş meralarında, sürünün peşinde dolaşırken, kelimeler de benimle birlikte yürürdü. Çoban değneğini omzuma atar, bir elimle gökyüzüne şekiller çizerken diğer elimle toprağa hayallerimi kazırdım. Akan suya bakar, onunla dertleşir gibi mırıldanırdım. Öten kuşu dinler, rüzgârın fısıltılarına kulak verirdim. Taşlara oturur, ötelere dalar giderdim. Kelimeler zihnimde birikir, duygularım sığmaz olurdu içime. İşte o zaman, ne hissettiysem doğaya anlatırdım.

 1986 yılında ilk şiirimi yazdığımda henüz çocuktum. O gün içimden gelenleri kağıda dökerken bunun hayatımın bir parçası olacağını bilmiyordum:

 Armutta torba asılı

İçinde ekmek basılı

Öyle bir yar sevdim ki

Ne gerçeği var ne de aslı

 Güneş vurdu gözüme

Bakmadı o yar sözüme

İnsan böyle mi yapar

Biricik sevdiğine

 Bu dizelerle başladım yolculuğuma. Yazmak, önce rüzgâra fısıldadığım mısralarla başladı. Sonra suya söylenen türküler, toprağa kazınan kelimeler oldu. Ama kelamın kalıcılığı kâğıtta saklıydı. Biriktirdiğim duygular, gönlümün derinliklerinde kök salmış kelimeler, artık bir deftere dökülmeye başladı.

 Zamanla biriken şiirlerim, sadece bana ait olmaktan çıktı. Gönülden kopan dizeler, bir gün bir kitaba dönüşmesi gerektiğini fısıldıyordu. Gönül Pınarım ve Sözüm Olsun Sana böyle doğdu. Şiirlerim kitaplaştıkça, geçmişin sesini geleceğe taşıdığımı hissettim.

6 Sizce önyargılı olup bir söylentiye körü körüne inanmak doğru mu yanlış mıdır?

Önyargı, insanın ruhunu kör eden, yolunu kapatan, onu gerçeğin ışığından uzaklaştıran bir perdedir. Hayatta ilerlemek isteyen herkes gibi, ben de bu perdeyle defalarca karşılaştım. Bana "Bundan bir şey olmaz," diyenler, "Boş işler bunlar," diyerek yolumu kesmeye çalışanlar oldu. Önüme taş koyanlar, engellerle çevreleyenler eksik olmadı. Ama ben hep bir şeye inandım:

"Bak Hüseyin, yoluna çıkan engele takılıp düşme. Üstüne bas ve yüksel!"

Bu felsefeyle yürüdüm hayatın içinde. Önüme çıkan her taş, benim için bir basamak oldu. Karşılaştığım her engeli aşarak, azim ve inançla yoluma devam ettim. Çünkü bilirdim ki, insanın kaderini belirleyen şey başkalarının sözleri değil, kendi yüreğinin ne kadar güçlü olduğudur.

Bugün geldiğim nokta, bu inancın ve gayretin bir meyvesidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Halk Şairi unvanını taşırken, arkamda bırakılan önyargıları, aşılmış engelleri, yok sayılan hayalleri hatırlıyorum. Ve biliyorum ki, insan inanırsa, çabalar ve vazgeçmezse, hiçbir ön yargı onu yolundan alıkoyamaz.

Ben yürüdüm, üstüne basa basa… Ve şimdi, her adımımın bir şiire, her engelin bir destana dönüştüğünü görüyorum.--

Şiirlerinizde en çok hangi temalara yer veriyorsunuz?

Halk şiiri, halkın duygularını, acılarını ve sevinçlerini yansıtan bir ayna gibidir. Benim şiirlerimde de en çok sevda, gurbet, vefa, doğa ve kültürel miras gibi temalar ön planda. Bazen bir ağıt, bazen bir türkü, bazen de hasret dolu bir mektup gibi dökülür dizelerim. Anadolu’nun insanını, yaşanmışlıklarını ve unutulmaya yüz tutmuş geleneklerini şiirlerime taşımayı önemsiyorum.

Kültürel mirasımızın unutulmaması için neler yapılmalı?

Kültürel mirasımızı yaşatmanın en önemli yolu, onu kayıt altına almak ve genç nesillere aktarmaktır. Eskiden büyüklerimiz sözlü kültürle aktarıyordu ama artık dijital çağdayız. Kitaplar yazılmalı, belgeseller çekilmeli, köylerde geleneksel etkinlikler düzenlenmeli. Eğitim sistemimizde de halk kültürü daha fazla yer almalı. Ben de yazılarımla, şiirlerimle ve YouTube kanalım aracılığıyla bu mirası yaşatmaya çalışıyorum.

Bugüne kadar şiirlerinize dair aldığınız en unutulmaz geri dönüş neydi?

Şiir insanın ruhuna dokunduğunda gerçek anlamını bulur. Bir gün yaşlı bir teyze bana, “Oğlum, senin şu yazdığın ağıtı dinledim, yıllardır içimde kalan bir acıyı yeniden hissettim ama bu kez unutmaktan korkmuyorum” dedi. O an anladım ki şiir sadece duyguları dile getirmek değil, aynı zamanda bir hafıza, bir hatırlatma.

Size ilham veren halk şairleri kimlerdir?

Halk şiirinde büyük ustalar vardır. Karacaoğlan’ın sevda dizeleri, Dadaloğlu’nun yiğitliği, Âşık Veysel’in toprak sevgisi beni çok etkilemiştir. Aynı zamanda Neşet Ertaş’ın bozlakları, Yunus Emre’nin tasavvuf dolu sözleri de bana ilham vermiştir. Her birinden aldığım ilhamla kendi kalemimi oluşturmaya çalışıyorum.

Halk şiirini günümüzde gençlere sevdirmek için neler yapılabilir?

Günümüz gençleri artık sosyal medyada, dijital platformlarda vakit geçiriyor. Halk şiirini gençlere sevdirmek için bu mecraları kullanmak çok önemli. Ben de YouTube kanalımda şiirlerimi seslendirmeye, kültürel içerikler paylaşmaya başladım. Aynı zamanda müzikle birleşen şiirler, gençler üzerinde daha etkili olabilir. Halk müziği ile halk şiirini harmanlayarak yeni nesillere ulaşabiliriz.

11 Bir seçme şansı verilse hangi yazarın, hangi eserini yazmış olmayı isterdiniz?

Her yazar, kendi ruhunun aynasını kâğıda yansıtır. Kimisi acıyı işler kelimelerine, kimisi umudu, kimisi aşkı… Her biri kendi yolunu yürür, kendi kaleminin izini bırakır dünyaya. Ben de nice büyük yazarın eserlerine hayranlık duydum, onların hissettiklerini derinlemesine anladım, kelimelerindeki büyüyü hissettim. Ancak hiçbir zaman bir başkasının kitabını yazmak istemedim. Çünkü birinin kopyası olmak, kendi ruhunu susturmak demektir.

 Ben, kendi sesimle var olmak istedim. Kendi duygularımı, kendi gördüğüm dünyayı, kendi yoğurduğum kelimelerle anlatmayı seçtim. Bir başkasının eserini yazmak yerine, kendi hikâyemi, kendi şiirimi, kendi yolculuğumu yazıyorum. Çünkü inanıyorum ki, gerçek sanat, insanın kendi ruhundan süzülüp gelen ve başka hiçbir kaleme benzemeyen bir yankıdır. 

Eğer bir iz bırakacaksam, o iz benim kendi adımlarımla şekillenmelidir. Eğer bir eser yaratacaksam, o eser benim ruhumdan, yaşanmışlığımdan, hislerimden doğmalıdır. İşte bu yüzden, ben sadece kendi kalemimle var olmayı, kendi eserimle anılmayı seçiyorum.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ben şiiri sevdim; rüzgârın türküsünde, akan suyun şarkısında, dağların sessizliğinde buldum onu. Bir çoban gibi meralarda gezdim, bir yolcu gibi diyar diyar dolaştım ve her gördüğümü, her hissettiğimi dizelere döktüm. Çünkü şiir, sadece benim değil, halkın sesidir. O yüzden onu yaşatmak, onu sonraki nesillere taşımak bir borçtur.

 Benden sonraki nesillere tavsiyem şudur: Kelimelerinizden, duygularınızdan, ruhunuzdan asla vazgeçmeyin. Şiir, sadece yazılan bir söz değil, insanın kalbine kazınan bir izdir. Eğer bir şeyi gerçekten seviyorsanız, onu yaşatmak için yüreğinizi koyun.

 Kültürümüz, geçmişten bugüne bir emanet gibi taşındı. O emaneti koruyun, geliştirin, yeni nesillere aktarın. Çünkü bir milletin sesi, onun şiirinde, türküsünde, hikâyelerinde saklıdır. Eğer biz bu mirası yaşatırsak, bizden sonra gelenler de aynı ışığın altında yürür.

 Unutmayın, kaleminiz sizi ölümsüz kılacak tek şeydir. Onu güçlü tutun, gönlünüzle yazın ve asla susmayın. Çünkü yazılan her kelime, zamana atılmış bir çentiktir ve bizden sonrakilere yol gösterir.

12 Söyleşimizin sonuna geldik Hüseyin bey. Bu güzel söyleşi için size teşekkür ediyoruz.

Ben de size teşekkür ederim. Çünkü her kelimenin bir yankısı, her sözün bir karşılığı vardır. Eğer bu satırlar bir gönülde yer bulduysa, bir ruhu harekete geçirdiyse, işte o zaman kalemin anlamı tamamlanmış demektir.

Şiir, sözden öte bir ruhun izidir; paylaşıldıkça çoğalır, yaşatıldıkça kök salar. Bugün bu kelimeler sizde bir ışık yaktıysa, yarın siz de başkalarının yolunu aydınlatacak bir mum yakın. Çünkü bilgi paylaşıldıkça büyür, şiir okundukça yaşar, gönülden gönüle  aktıkça ölümsüzleşir.

Bizi araştırmak yada takip etmek isteyenler

Hüseyin Yıldız  (Facebook)

Kalemşah tv Kültürün sesi (YouTube)

Mechullsair  (Instagram) hesabından takip edebilirler

Var olun, kaleminiz daim olsun!