Gündem

Yiğit Emir Ahi’nin Değerli Eğitimci Yazar İsmail Demirtaş ile Gerçekleşen Söyleşisi

*Merhaba, öncelikle âdettendir sorulur, kimdir İsmail Demirtaş?

Büyük üstat Fakir Baykurt’un dediği gibi “O, yüksek göklerin altındaki topraklarda” 1970 yılının Ekim ayının on sekizinde Burdur ili Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy Köyü’nde ikiz kız kardeşimle dünyaya gelmişim. 1994 yılında üniversite öğrenimimi bitirerek aynı yıl öğretmen olarak atandım. Hâlen Burdur TOBB Ortaokulu’nda matematik öğretmeni olarak çalışmaktayım. Yazarlık hayatıma başladığım ilk çalışmam “Kerpiç Ev” adlı öykü kitabım ile “Şah-Eserim Yarışması” ikincilik ödülünü kazandım.

Eserim, aynı yıl ikinci baskısını, kısa bir aradan sonra da 3. baskısını yaptı. 2024 yılında yayımlanan 4. baskısını, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından okunacak kitapla listesine alınarak, okuyuculara ulaşabilmesi için kendi bünyesindeki kütüphanelerine dağıtma isteğini de yayınevimden aldım. “Madenin Soğuk Teni” adlı romanım ise Ocak 2022 tarihinde yayımlandı. O da bir yıl gibi kısa bir süre içinde 3. baskısına ulaşarak okuyucularımla buluştu.    “Ertelenmiş Umutlar” adlı şiir kitabım da kısa sürede 2. baskısını yaptı.

“Ezik Yüreklerin İsyanı” adlı romanım 2024 yılının başlarında çıkardı. Beğeniyle karşılanan kitabın iki ay içinde yeni baskısı yayımlandı

Son olarak “Eksik Öykü” romanım2024 yılının son çeyreğinde okurlarıyla buluşturdu. 2025’in ilk çeyreğinde de 2. Baskısını yaptı.

“Ekin Sanat Kültür Edebiyat” dergisinde ve aynı zamanda değişik muhtelif edebiyat dergilerinde ve antolojilerde birçok şiiri ve öyküm yayımlandı. 

Evliyim ve iki çocuk babasıyım.

*İlk ne zaman ben kitap çıkarmalıyım dediniz?

Doğrusunu söylemek gerekirse benim kitap çıkarma gibi bir düşüncem yoktu. Pandeminin başladığı dönemde evde sıkıntıdan olsa gerek bir şeyler yazmaya başladım. Bu yazdıklarımı sosyal medya üzerinden kısa kısa paylaşıyordum. Baktım ki okuyan birçok dost güzel duygularıyla bana dönüt sağladı. Ben de bunun üzerine cesaretimi toplayıp yazdığım öykülerimi kitaplaştırmak için yola çıktım. İşte yazarlık böyle başladı.

Ama şunu da itiraf edeyim ki üniversite yıllarımda yazdığım şiirlerimin birkaçı bir edebiyat dergisinde yayınlanmaya değer gördü. Sanırım kalemimin mayası o yıllardan geliyor…

*Sizi yazmaya yönlendiren kimseler var mıydı?

Tabi ki oldu. Yönlendirme demeden önce esin kaynağımız olan mutlaka yazarlar vardır. Onları okudukça kalemde sivrilmeye başlıyor ister istemez. Kitaplarım çıkmadan önce o dönem çalıştığım okuldaki Türkçe Öğretmeni arkadaşlarım bana çok yardımcı oldu ve yazmam içinde teşvik edici faaliyetler gerçekleştirdiler.

*Kitaplarınızın karakterlerini oluştururken nelerden esinlendiniz?

   Karakterler konuya, mekâna ve yaptığı role göre uyumlu olmasını dikkat ederim. Örneğin köydeki sözü nazı geçen bir dedeye kalkıp da günümüz modern isimlerinden birini verirseniz (Yiğit Can. Gibi) o karakter oraya oturmaz. Karakter oluştururken önce yazacağın romanın ya da öykünün konusuna hâkim olmalısınız. Zaten yazar olarak ağırlığını öykü üzerinde hissettirirsen eğer, kalem karakterleri kendi oluşturacaktır meraklanmayın…

*Yazar hikâyenin neresinde durmalı?

    Bu soru cevaplaması hem kolay hem çok zor bir soru diyebilirim. Yazarın tutumuna ve yazma tekniğine bağlıda diyebiliriz. Bazen öğretici nitelikte bir yapıt ortaya koyarsanız yazar her tarafta yer alır.

Bana sorarsanız öykü ve romanlarımda nerede yer aldığımı;

 Ben olayın akışına kapılmış elimde kalemim yazarken her anın içindeyim. Her olayı yaşamalıyım. Zaten yazarken, öykünün içine girip yaşayamazsak yazar olarak, okurda hiçbir zaman içine girip yaşayamayacaktır yazdıklarınızın. Dolayısıyla yazdığın öykü ilgi çekmeyecek ve havada asılı kalacaktır.

Size bir örnek vereyim. Kerpiç Ev öykü kitabımı yazarken oradaki SEL isimli öyküyü yazarken ağlamaya başlamışım. Sadece o değil hemen hemen hepsinde aynı duyguyla yazdım. Benim ağladığım sırada eşim odama gelmiş. Ben farkında bile değilim ve hala ağlamaktayım. O an bana “İsmail ne oldu? neden ağlıyorsun?” dediğini işitince gülmeye başladım. Kitap çıkıp okurların eline geçtiğinde birçok okurum bana dönüş yaptı. Hepsi de benim ağladığım yerlerde onların da ağladığını söylediklerini duydum. Demek ki yazar yaşarken yaşayamazsa olay örgüsünü, okurda yaşayamaz…

Aslında yazar müdahale edip ders vermemeli yazdıklarında. Çünkü sanat ders vermez sanattan ders çıkartılır…

*Peki siz son dönemde yayımlanan öykü kitaplarını takip ediyor musunuz?

Elimden geldiği kadar sadece öykü değil roman ve deneme yazılarını da takip etmeye çalışıyorum. Şu an odamda yaklaşık 3000 kitaptan oluşan bir kütüphanem mevcut. Zaten okuyamazsan yazamazsın. Yazmanın ilk koşulu okumaktır.

*Edebiyat haricinde ilgilendiğiniz başka sanat dalları var mı?             

Sanat demeyelim de mesleğim gereği, matematik alanındaki gelişmeleri takip ediyorum. Eğitim ve Öğretim alanındaki gelişmeleri artı ve eksi yönleriyle izlemeye çalışıyorum. Çiçek yetiştirmek, bitki bakımı da özel zevklerim arasında.

*Güzel ve keyifli bir sohbetti. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Böyle bir fırsatı bana sunduğunuz için ben de sizlere yürekten teşekkür ediyorum. Ayrıca fırsat bulmuşken sizin aracılığınız ile değişik kitlelere ulaşır düşüncesiyle şunları söylemek istiyorum.:

“Çıkardığım ve bundan sonra çıkaracağım tüm kitaplarımın telif haklarından elde ettiğim gelirleri Köy Çocuklarının Eğitimine Destek Amacıyla harcıyorum, harcamaya da devam edeceğim”

Değerli okurlarım, bu vesile ile bir kitap alıp hem okumanıza bir katkı sağlamış hem de köy çocuklarına bir damla umut olmuş olursunuz.

Hepinize selam olsun…

*Vakit ayırdığınız için teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.