Editör: Uşak Haber Gazetesi
1921 YUNAN KRALI UŞAK’TA
Kaç Uşaklı genç bu trajedileri, bunların ayrıntılarını biliyor acaba?
Tarihini bilmeyenin, bilincini yitiren bir insandan farkı yoktur. Kolayca da mankurtlaştırılır.
Yunan ilerleyişini yeniden hatırlayalım: İzmir, Seferihisar, Urla, Çeşme, Menemen, Manisa, Aydın, Turgutlu, Ödemiş, Nazilli, Akhisar, Nif (Kemalpaşa), Bergama, Kula, Eşme, Sındırgı, Balıkesir, (yeniden) Nazilli, Edremit, Susurluk, Bandırma ve Erdek’e kadarki bölge, sonra Mudanya, Bursa, Kütahya, 19 Temmuz’da ise Eskişehir’i işgal ettiler. Yunan kralı Uşak’ta.
UŞAK’IN KURTULUŞU
Dumlupınar’da bulunan Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, 1 Eylül 1922 günü için 31 Ağustos 1922 saat 23.00’de ordulara bir cephe emri gönderdi.
CEPHE EMRİ
ORDU KOMUTANLIKLARINA
5.Süvari Kolordusu, Murat Dağı’nın kuzeyinden Alaşehir doğrultusunda, 1 Ordu Murat Dağı’nın güneyinden Uşak doğrultusunda, Yunan kuvvetlerini hızla takipedecekler. 2.Ordu’nun 6.Kolordusu, Süvari Kolordusu’nu izleyecek, 3.Kolordusu ise, Kütahya-İnönü doğrultusunda Yunan Eskişehir grubunun önünü kesecektir.
Gereği önemle emrolunur.
Dumlupınar, 31 Ağustos 1922, 23.00
İsmet
Garp Cephesi Komutanı
Albay İzzettin (Çalışlar) Bey’in 1.Kolordusu cephe emrini alır almaz, 1 Eylül 1922 günü sabahın ilk saatlerinde Uşak’a doğru harekete geçti. Askerler durup dinlenmeksizin tam yedi gün savaşmışlardı ama hala yorgunluk belirtisi göstermiyorlardı.
Daha saat 10.00’a gelmeden 1.Kolordu’nun tümenleri, Kapaklar mevziindeki Franko kuvvetleri ile muharebeye başladılar. Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında bulunan bu mevzi de, diğerleri gibi daha önceden hazırlanmış ve tahkim edilmişti. Ama Franko kuvvetleri doğru dürüst yerleşmeye vakit bulamamışlardı. Türk 1.Kolordusu enselerinden hiç ayrılmıyor, hiç nefes aldırmıyordu.
Saat 12.00’de şiddetli bir muharebe başladı. Yunan askerleri mevzilerini korumakta zorlanıyorlardı. Kısa bir süre içinde Yunan mevzii yer yer parçalandı ve saat 13.00’e doğru artık bir savunma hattı olmaktan çıktı. Franko, saat 13.30’da Uşak’ı da boşaltarak Elvanlar-Takmak (Eşme) mevziine çekilme emri verdi. Bu sırada Trikopis grubunun önde yürüyen iki alayı, Gediz’den Uşak’a doğru çekilip Franko grubuna katılmayı başardı.
Yerli Rumlar da uzun bir tren katarıyla İzmir’e göç etmek üzere Uşak’tan ayrıldılar. Katar, vagonların çatılarına kadar insan ve eşya doluydu. Yunan askerleri çekilirken Uşak’ı yaktılar. İzmir’e kadar yollarının geçtiği her yeri yakıp yıkacaklardı. Amaçları geride kullanılamaz, yaşanamaz bir yangın yeri bırakmaktı.
Akşama doğru Yunan askerlerinin yakarak ve yıkarak terk ettikleri Uşak ve çevresi bir mahşeri andırıyordu. Öğleden beri yanmakta olan kent, koyu bir duman ardında kaybolmuş, çevresindeki köyler yer yer yanıp kavrulmuştu. 1.Kolordu’nun süvarileri, bu cehennem sıcağında akşam saat 18.00 sıralarında Kente girdiler. Önce 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa, ardından 1.Kolordu Komutanı İzzettin Bey Kente geldiler. Albay İzzettin Bey, iki yıl önce Uşak’ı Yunanlılara terk etmek zorunda kalan 23.Tümen’in komutanıydı. Talih ona kaybettiği kenti geri alma mutluluğunu yaşatmıştı. Nurettin Paşa, 1 Eylül 1922 akşamı Uşak'a geldiğinde, 2. Kolordu'ya, 1. Kolordu'nun güneyinden Yunan kuvvetlerini takip etme görevini verdi. 1. Kolordu'ya da Kışladağı-Takmak hattının kuzeyinden Kula'ya doğru ilerlemesi emrini verdi. General Franko bir gün daha Uşak'ta dayanabilseydi, Murat dağından Uşak'a doğru gelen Trikopis grubu da kurtulacaktı.
Uşak kurtulmuştu ama harabe ve bir yığın külden başka bir şey değildi. Henüz Yunan artçı birlikleri bile çekilmeden Uşak’a hızla girilmiş olmasına ve kaçamayıp Kentte kalan bir kısım halkın da yardımıyla yangınların söndürülmesi için verilen uğraşa rağmen yine de 1500 den fazla ev, 500 den fazla işyeri, cami ve mescit yanıp gitti.
Afyonkarahisar’dan itibaren Uşak’a kadar bütün demiryolu, köprüler, telgraf hatları tamamen tahrip edildikten başka, yüzlerce köy ve kasaba da yakılıp yıkılmış, insanlar katledilmiş, hayvan sürüleri götürülmüş, su kuyuları toprakla doldurulmuştu. 1 Eylül 1922 Cuma gününün hüzünlü gecesinde Uşak Ovası, hâlâ yer yer yanmakta olan kent ve çevre köylerinin alevleri ile kıpkızıldı .
YUNAN TÜMEN KOMUTANI İSMET PAŞA’DAN ÖZÜR DİLİYOR: Bir akşam vakti Banaz’dayız. Karargâhımla oraya henüz yeni gelmiştim. Ben karargâhın önünde, dışarıda ayakta duruyorum kafileyi seyrediyorum. Geç vakit bir ufak kafilenin, bir esir kafilesinin Banaz’a getirildiğini gördüm. Kafile içinde bir tümen komutanı varmış. Bu Yunan komutanını bana getirdiler. Yanında bir de tercüman var. “Vazifeniz nedir?” diye sordum. “Filan tümenin komutanı.” dedi, kendisini tanıttı. Etraftaki yangını gösterdim. “Niçin yakıyorsunuz, böyle bir şey var mı?” dedim. “Şimdi siz bir tümen komutanısınız. Bu birlik sizindir. Sizi harp divanına veririm ve kurşuna dizdiririm. Harp kanunları, her türlü kanunlar bunu emreder. Halka böyle muamele yapılır mı?” Ben sözlerimi bitirince, Yunan komutanı tercümanına sormuş. “Bu adam kimdir?” demiş. “Cephe Komutanı İsmet Paşa!” demişler. Bunu duyar duymaz hemen selam vaziyetine geçti. Bana selam verdi, çok özür diledi. “Söz dinletemiyoruz. Orduda düzen ve disiplin kalmadı. Herkes bildiğini yapıyor. Hiçbir suçum yoktur.” dedi. Pekâlâ dedim, bıraktım. Yapacak bir şey yoktu artık.
Yorumlar