Atatürk Kültür Merkezi'nde yaşanan gerginliğin sesi, kongre kürsüsünden değil, kongre sonrasındaki açıklamalardan geldi.

Uşak Egem TV’ye açıklamayı yapan isim ise CHP’nin Eşme Belediye Başkanı Yılmaz Tozan oldu. Tozan’ın sözleri yalnızca bir sitem değil, adeta bir başkaldırıydı. Sözlerini olduğu gibi dinlediğinizde, siyasetin soğuk hesaplarının ötesinde, bir partilinin kalbinden gelen öfkeyi hissediyorsunuz.

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin 39. Olağan İl Kongresi gerçekleşti. Ancak küçük bir tartışma yaşandı. Bu tartışmanın sebebi şuydu: Bizim partimiz yıllardır çok çekti. Şimdi olayın sıcaklığı devam ettiği için kendimi biraz kontrollü konuşmak zorundayım” diyerek başlıyor söze.

Ama hemen ardından gelen cümle, Uşak siyasetinin ezberini bozuyor:

“Bu partide değişim hareketine ilk imzayı veren benim, Eşme İlçe Başkanı olarak. Şimdi soruyorum: Kurultay delegesi listesine benim adımı yazmamak kimin haddine? Kimin yetkisi buna yeter?”

Tozan, siyasetin içinden gelen bir isim. Yıllardır sahada, örgütte, seçmende var. Ama bu kez hedefi içerisi. Sözlerinde hem bir isyan, hem bir hesaplaşma var:

“Ben kurultay delegesi olsam ne olur, olmasam ne olur? Mesele bu değil. Bizim itirazımız tek adamlığa. Bu partide kimse tek başına karar veremez. Bundan sonra benim mücadelem bu tek adamlığa karşı olacak.”

Bu noktada ses tonu sertleşiyor, öfke yerini kararlılığa bırakıyor:

“Köpeksiz köyde değneksiz gezmek yok! Bu yapılanların bedeli olacak. Genel başkana da yazdım, durumu bildirdim. Genel başkan şu an Hollanda’da, ama döndüğünde bu konuyu halledeceğim. Eğer çözüm bulunmazsa, biz 3 bin – 5 bin kişiyle genel merkezin önüne gideceğiz. Bu iş burada kalmaz.”

Bu sözler bir partilinin tepkisi olmaktan çok, bir hareketin başlangıcı gibi. Tozan konuşurken ne mikrofonu arıyor, ne kamerayı. Sanki yıllardır içinde tuttuğu bir yükü bırakıyor:

“Özkan Yalım’ın tekelinde kalmayacak bu parti, buna izin vermem. Kalmayacak da!”

Ve sonra kişisel bir serzenişle devam ediyor:

“Ben Özkan Yalım’la siyasi hayatına başladığı günden beri aynı ekipteydim. Ama artık olmaz. Bizi kullandı, bizi kandırdı. Biz samimi duygularımızla hareket ettik ama o bunu kötüye kullandı.”

Burada bir arkadaşın bir başka arkadaşa kırgınlığı, bir dava arkadaşlığının dağılması var.

Ama asıl sert sözler bundan sonra geliyor:

“Merkez İlçe Başkanı ‘şunu yapalım’ diyor, ‘tamam’ diyoruz. Sonra arkamızdan başka işler çeviriyor. Sen daha dün Almanya’dan, Belçika’dan geldiğinde kolunda zincirler, boynunda kolyeler vardı. Şimdi çıkmış bizim bulduğumuz gençlere, Serkan Coşkun’a kolye taktı diye eleştiriler yapıyor.”

Tozan burada siyasetin kişisel boyutuna geçiyor. Sözlerinde bir öfke kadar bir sitem de var:

“Biz seni partide büyüttük” diyor.

Ve devam ediyor:

“Hayırdır Özkan Yalım? İlk tanıştığımız günü hatırlıyorum. Yanında rahmetli Sivaslı Belediye Başkanı, Ulubey Belediye Başkanı Ali Rıza vardı. Seni o gün tanıştırdık, seni bu partide biz büyüttük.”

Tozan bir yerde “bizi kandırdı” derken, başka bir yerde “biz büyüttük” diyor. Bu da konuşmanın en insani yanı belki de: Kırgınlıkla bağlılık arasındaki o ince çizgi.

Ama cümle ilerledikçe yeniden sertleşiyor:

“Kamyonculukla parti yönetilmez! Ulaştırma Bakanı hayalleri kuruyor. Sen Ulaştırma Bakanlığı’ndan ne anlarsın? Ne bilirsin bu işten?”

Bu çıkış, bir ideolojik eleştiriden çok bir “tarz” eleştirisi aslında. Tozan, siyasetle ticaretin, makamla gücün iç içe geçtiği noktada duruyor ve itiraz ediyor.

Sözlerinin devamında “ben yaptım” diyenlere karşı da bir hesaplaşma var:

AK Parti İl Başkanı Himmet Yaşar TÜGVA Kongresine Katıldı
AK Parti İl Başkanı Himmet Yaşar TÜGVA Kongresine Katıldı
İçeriği Görüntüle

“Özgür Özel’e değişim hareketi için imza toplayan bendim. O imzaları Eşme’den, Karahallı’dan, Ulubey’den ben aldırdım. Şimdi çıkmış ‘ben yaptım’ diyor. Hayır! Bu memlekette kimse ona o imzayı vermedi.”

Parti geleneklerinden söz ederken sesi daha sakinleşiyor, ama mesaj daha net hale geliyor:

“Bizde gelenek vardır. Bütün ilçe başkanları kurultay delegesi olarak yazılır. Bugün Eşme gibi büyük bir ilçenin başkanı listede yoksa, bu örgüte saygısızlıktır. Bu partinin emeğine ihanettir.”

Ve sonra sanki bütün bu öfkenin sebebini açıklayan bir itiraf geliyor:

“Ben bu partiden bir şey beklemiyorum. Belediye başkanlığı hayalim yok. Koltuk derdim yok. Ama bu partiyi kimsenin tekelinde bırakmam. Gerekirse 5 bin kişiyle Ankara’ya giderim.”

Köşeye sıkıştırılmış bir siyasetçi değil Tozan; aksine köşeden saldırıya geçmiş biri.

Sözlerinin sonunda ise ton, öfke yerine inatla karışıyor:

Tozan, “Şunu herkes bilsin: Cumhuriyet Halk Partisi savaş meydanlarında kuruldu. Bu parti Özkan Yalım’ın değil, halkın partisidir. Ben bu partide doğdum, bu partide büyüdüm. 52 yaşındayım, 18 yaşımda üye oldum. Benim için bu parti hayat tarzıdır. Bu dava bizim onurumuzdur. Kimse derebeylik yapamaz, kimse kimseyi ezemez.”

Ve işte final:

“Kılıç kınından çıktı! Herkes cezasını çekecek. Bu parti kimsenin tekeline bırakılmayacak.”

Ama Yılmaz Tozan burada durmuyor; kişisel karakterini de açıkça ortaya koyuyor:

“Ben üniversite mezunu değilim, doktor, avukat da değilim ama ben sözümde duran adamım. Söz verdiysem o yoldan dönen olmam. Doğru da olsa, yanlış da olsa, sözümden dönmem.”

Ve en sert vurgu:

“Beni kullanmaya kalkmasınlar. Ben kullanılmam. Beni kandırmaya çalışan, karşısında dimdik durur. Bu parti bizim, bu halkın, Mustafa Kemal’in partisidir. Belinde silah taşımakla efelik olmaz.”

Bu son cümle aslında bütün konuşmanın özeti.

Bir öfke patlaması değil, bir duruş manifestosu.

“Silah” dediği belki de fiziksel bir sembolden çok, gücü elinde tutanların gösterişine yapılan bir göndermedir.

Yılmaz Tozan’ın bu çıkışı, sadece bir il kongresinin yankısı değil; parti içinde süregelen güç tartışmasının açık itirafı. Kim ne derse desin, bu konuşma Uşak siyasetinde bir kırılma noktası oldu.

Kongrede kazanılan koltukların değil, yitirilen güvenin konuşulduğu bir dönem başladı.

Ama belki de en önemlisi şu:

Bu partide artık hiç kimse sessiz kalmayacak. Ve “kılıç kınından çıktı” cümlesi, bir tehdidin değil, bir uyarının sembolü olarak hafızalara kazınacak.

Muhabir: YAVUZ KUŞDEMİR