Yeme bozuklukları, çağımızın en ciddi sağlık sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza, yalnızca kişinin yemek yeme alışkanlıklarını değil, tüm yaşamını derinden etkileyen psikolojik temelli bozukluklardır. Bu rahatsızlıkların altında genellikle toplum baskısı, beden algısı bozukluğu ve özgüven eksikliği gibi psikolojik unsurlar yatar. Fiziksel olarak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen bu durumlar, bireylerin yaşam kalitesini düşürür ve hatta yaşamlarını tehdit edebilir.
Anoreksiya nervozanın, kişinin kilo alma korkusuyla yemek yemeyi ciddi şekilde kısıtladığı bir yeme bozukluğu olduğunu ifade eden Diyetisyen Sevgi Erdinç; “Anoreksiya hastaları genellikle kendilerini olduğundan çok daha kilolu algılar ve düşük kilolarına rağmen sürekli daha fazla kilo vermeye çalışırlar. Bu rahatsızlık, genellikle ergenlik döneminde başlar ve kadınlarda daha yaygın görülse de erkeklerde de rastlanabilir. Anoreksiya nervozanın en belirgin özelliklerinden biri, kişinin beden algısının gerçeklikten uzak olmasıdır. Yemek yemekten kaçınma, düşük kalorili besinlere yönelme ve aşırı egzersiz gibi davranışlar bu bozukluğun tipik belirtilerindendir. Uzun dönemde bu rahatsızlık, kemik erimesi, hormon düzensizlikleri, saç dökülmesi, halsizlik ve kalp sorunları gibi ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Bulimia nervoza ise aşırı yeme atakları ile karakterizedir. Bu atakların ardından kişi, aldığı kaloriyi telafi etmek için kusma, laksatif kullanımı veya aşırı egzersiz gibi yöntemlere başvurur” dedi.
Bulimia nervoza hastalarının genellikle normal kiloda olsalar da sürekli kilo alma korkusu taşıdıklarını ve beden algılarının bozuk olabileceğini açıklayan Diyetisyen Erdinç; “Bulimia nervozanın fiziksel etkileri arasında diş erozyonu, mide sorunları, boğaz tahrişi ve elektrolit dengesizlikleri yer alır. Ayrıca bu rahatsızlık, bireylerin sosyal hayatlarını da olumsuz etkiler; yeme davranışlarını gizlemek için sosyal aktivitelerden uzak durabilirler. Bu iki yeme bozukluğunun tedavisi, genellikle bir diyetisyen, psikolog ve doktorun bir arada çalışmasını gerektirir. Tedavi sürecinde bireyin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığı dikkate alınmalıdır. Beslenme tedavisinde öncelikli hedef, bireyin düzenli ve dengeli bir şekilde beslenmesini sağlamaktır. Anoreksiya nervoza hastaları için enerji alımını kademeli olarak artırmak önemlidir. Bu süreçte aşırıya kaçmadan vücudun ihtiyaç duyduğu protein, karbonhidrat ve yağ oranlarının dengeli bir şekilde alınması sağlanır. Bulimia nervoza hastalarında ise öğün düzenini sağlamak ve yeme ataklarını önlemek için bireye özel bir beslenme programı hazırlanır” şeklinde konuştu.
Yeme bozukluklarında beslenme tedavisinin yanı sıra psikolojik desteğin de şart olduğunu belirten Diyetisyen Erdinç; “Bu rahatsızlıkların kökeninde genellikle travma, özgüven eksikliği ve toplumun dayattığı güzellik algısı gibi faktörler yatar. Psikolojik terapi, bireyin bu sorunlarla başa çıkmasını ve sağlıklı bir beden algısı geliştirmesini sağlar. Özellikle bilişsel davranışçı terapi, bu alanda oldukça etkilidir. Yeme bozukluklarının önlenmesi için bireylerin ve ailelerin farkındalığının artırılması büyük önem taşır. Çocukluk ve ergenlik döneminde sağlıklı beden algısı oluşturmak, bu tür rahatsızlıkların önüne geçmede etkili bir adımdır. Ayrıca toplum olarak beden olumlamayı desteklemek ve ideal güzellik kavramını sorgulamak, yeme bozukluklarının yaygınlığını azaltmaya yardımcı olabilir. Anoreksiya ve bulimia gibi rahatsızlıklar yalnızca bireylerin fiziksel sağlığını değil, zihinsel ve duygusal durumlarını da derinden etkiler. Erken teşhis ve doğru tedavi yöntemleriyle bu rahatsızlıkların üstesinden gelmek mümkündür. Sağlıklı bir beden ve zihin için yeme bozukluklarına karşı bilinçli olmak ve gereken durumlarda profesyonel yardım almak hayat kurtarıcı olabilir” sözlerini kullandı.