Türkiye Bilişim Vakfı’nın (TBV) Başlangıç Noktası platformu tarafından, Schneider Electric desteğiyle yürütülen “Türkiye ve Yakın Çevresinde İklim ve Çevresel Faktörlerin Hareketlilik Üzerindeki Olası Etkileri” başlıklı kapsamlı araştırma raporu yayımlandı. Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Levent Kurnaz ve Vrije Universiteit Brussel’den Prof. Dr. Tuba Bircan tarafından hazırlanan çalışma, iklim değişikliğinin bölgesel göç hareketlerinden toplumsal kırılganlıklara kadar geniş bir yelpazede nasıl etkiler yarattığını veri temelli şekilde ortaya koyuyor.
Bilimsel senaryolarla desteklenen geleceğe bakış
Rapor, IPCC Altıncı Değerlendirme Raporu’nun (AR6) senaryolarına dayalı projeksiyonlar, ulusal istatistikler ve sosyal araştırmaları bir araya getirerek Türkiye’nin gelecekte nasıl bir iklim–göç dinamiğiyle karşı karşıya kalabileceğini inceliyor. Yükselen sıcaklıklar, artan su stresi ve tarımsal verimlilikteki düşüş, hem kırsal geçim sistemlerini hem de kentleşme biçimlerini doğrudan şekillendirecek bir dönüşüme işaret ediyor. Rapora göre iklim değişikliği artık sadece çevresel bir sorun değil; ekonomik, sosyal ve mekânsal dengeleri değiştiren çok katmanlı bir toplumsal dönüşüm meselesi.
İç göç artıyor, zorunlu hareketsizlik yeni kırılganlık yaratıyor
Suya erişimde yaşanan zorluklar ve tarımsal üretkenlikteki azalma, kırsal alanlardan kentlere göçü hızlandırıyor. Bu hızlı kentleşme, zaten sınırlı olan altyapı kapasitesi üzerinde baskı oluştururken yeni eşitsizlikleri de beraberinde getiriyor. Rapor, özellikle yaşlılar, kadınlar, engelliler ve bakım yükü taşıyan bireyler için “zorunlu hareketsizlik” kavramının ortaya çıktığını vurguluyor. Yani bazı topluluklar göç edemeyecek kadar kırılgan hale geliyor. Bu durum hareketliliği, sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal dayanıklılık açısından da kritik bir meseleye dönüştürüyor.
Türkiye, yön veren bölgesel aktör konumunda
Suriye, Irak, İran ve Orta Asya’da derinleşen çevresel kırılganlıklar, Türkiye’yi hem hedef hem geçiş hem de yönlendirici bir ülke haline getiriyor. Rapor, Türkiye’nin bu konumu yalnızca sınır güvenliği ya da kriz yönetimi perspektifiyle değil, bölgesel uyum ve dayanıklılık stratejileri çerçevesinde ele alması gerektiğini belirtiyor. Bu yaklaşım, Türkiye’nin iklim değişikliği karşısında pasif bir aktör değil, proaktif bir politika oluşturucu olması gerektiğini ortaya koyuyor.
Kırsal çözülme, kentsel baskı: Yeni eşitsizliklerin haritası
Kırsal alanlardaki nüfus azalması üretim kapasitesini zayıflatırken; kentlerde artan nüfus barınma, ulaşım ve temel hizmetlere erişimde yeni sorunlar yaratıyor. İklim risklerine uyumlu olmayan altyapılar, bu baskıyı daha da derinleştiriyor. Rapor, iklim kaynaklı hareketliliğin mevcut göç ve afet politikaları içinde yeterince tanımlanmamasının, hem koruma mekanizmalarında hem de sosyal hizmetlerde ciddi boşluklar doğurabileceğini vurguluyor.
Politika önerileri: Önleme ve uyum birlikte yürütülmeli
Araştırma, iklim kaynaklı insan hareketliliğinin etkili biçimde yönetilebilmesi için hem önleyici hem de uyum temelli politikaların birlikte geliştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Öne çıkan başlıklar ise, Kırsal bölgelerde yerinde kalmayı destekleyen ekonomik ve sosyal koşulların güçlendirilmesi, Tarımsal üretimin iklim dirençli hale getirilmesi, Su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi, Kentlerde göçle büyüyen mahallelerin planlı altyapı ve hizmet ağlarına entegre edilmesi konuları yer aldı.
Sosyal uyum politikalarının güçlendirilmesi
Kamu, özel sektör ve STK’lara ortak veri tabanı çağrısı
Türkiye’nin etkili bir yanıt geliştirebilmesi için kamu kurumları, yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplumun ortak veri tabanları, senaryo-temelli planlama araçları ve eşgüdüm mekanizmaları oluşturması gerektiği belirtiliyor. Schneider Electric desteğiyle yürütülen çalışma, iklim–göç ilişkisini yalnızca risklerin toplamı değil, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma için stratejik bir fırsat alanı olarak değerlendiriyor.
“Bu dönüşüm iş birliğiyle mümkün olabilir”
Schneider Electric Türkiye ve Orta Asya Bölge Başkanı İsmail Yamangil, rapora ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi:
“İklim değişikliği artık toplumsal etkileriyle çok katmanlı bir dönüşüm yaratıyor. Bilimsel analizler, geleceğe dair stratejik yol haritaları oluşturmada kritik önem taşıyor. Bu dönüşüm yalnızca teknolojiyle değil; disiplinler arası iş birliği ve veri temelli yaklaşımlarla mümkün olabilir.”
Başlangıç Noktası Lideri Cem Leon Menase ise iklim kaynaklı hareketliliğin dünya genelinde dayanıklılık kapasitesini test ettiğini söyleyerek, raporun kurum ve toplumlara hazırlıklı bir gelecek için yol haritası sunduğunu ifade etti.





