Hafta sonunun dingin ritmi sona erer, şehir yeniden hareketlenir ve pazartesi sabahı birçok kişide isteksizlik, ağırlık ve içsel gerginlik baş gösterir. Uzman Psikolog Tugay Yazgan, “Pazartesi Sendromu” olarak bilinen bu durumu yalnızca işe başlamanın getirdiği geçici stresle açıklamanın yetersiz olduğunu belirtti. Yazgan, Pazartesi sendromunun modern yaşamın dayattığı hız, bitmeyen sorumluluklar ve ertelenmiş arzular nedeniyle derinleştiğini ifade ederek, “Bu hal, bireyin zaman, anlam ve özgürlük ilişkilerinde yaşadığı gerilimin yansımasıdır” dedi.
Felsefi bir perspektiften konuyu değerlendiren Yazgan, Nietzsche’nin insanın kendi yarattığı düzenin esiri olabileceği düşüncesine değindi:
“Bu söz, tekrar eden rutinlerin içinde kaybolan benlik hissini çok iyi anlatır. Pazartesi günü ise bu döngünün somutlaştığı andır.”
Yazgan ayrıca, Kierkegaard’ın ‘Kaygı, özgürlüğün baş dönmesidir’ sözünü hatırlatarak, seçeneklerin çoğalmasının aynı zamanda sorumluluk ve belirsizlik getirdiğini, bu nedenle pazartesinin çoğu kişi için kaygı ve yük hissi yarattığını belirtti. Psikolog Yazgan’a göre pazartesi sendromu bir “suçlama” değil, bir “uyarı” niteliğindedir:
“Belki de hayat düzenimizle değerlerimiz arasında bir uyumsuzluk vardır. Bu farkındalık, değişim için bir fırsattır.”
Yazgan, sendromu hafifletmek için şu önerilerde bulundu:
“Pazartesiyi düşman değil, yeniden başlama fırsatı olarak görmek gerekir. Kısa bir yürüyüş, beş dakikalık nefes egzersizi veya sabah kahvesinin tadını çıkarmak bile zihinsel geçişi kolaylaştırır.”
Ayrıca hafta sonlarının yalnızca dinlenme değil, anlam üretme ve bağ kurma zamanı olarak değerlendirilmesinin ruhsal dengeyi güçlendirdiğini söyledi. Konuşmasını Viktor Frankl’ın ‘Anlam, insanı ayakta tutar’ sözüyle tamamlayan Yazgan, “Pazartesi sendromu, yaşamı ve tercihleri sorgulamak için bir fırsattır. Eğer anlamı önceleyebilirsek, pazartesiler bile daha hafif gelir” dedi.
(doktortakvimi)