İLKE Vakfı Araştırmacısı Enes Koru, seçim dönemlerinde ucuz internet vaadiyle gündeme gelen gençlerin aslında hangi taleplere sahip olabileceğini ele aldı. Koru, açıklamalarında şunlara yer verdi:

“Tarih boyunca her kuşak, kendisinden sonra gelen gençlerin değiştiğini, farklılaştığını dile getirmiştir. Günümüzde de benzer biçimde, gençliğin dönüşümü üzerine çeşitli tartışmalar yürütülmekte; “gençler ne istiyor?” sorusu sıkça gündeme gelmektedir. Ancak bu soruyu yanıtlamak, yalnızca bireysel tercihleri değil, aynı zamanda kuşakları biçimlendiren yapısal dönüşümleri de anlamayı gerektiriyor. Çünkü Türkiye’de özellikle 2000’li yılların başından itibaren toplumsal yapı derin bir dönüşüm sürecine girdi.

Gençlik, genellikle 15-24 veyahut 15-29 yaş aralığı için kullanılan bir tanım. 15-18 yaş aralığındaki lise çağını dışarda tuttuğumuzda, 1996-2006 yılları arasında doğan bireyler bugün 18-29 yaş aralığında yer alıyor. Bu kuşak, özellikle 1996-2001 doğumlular, ekonomik genişlemenin ve göreli istikrarın yaşandığı bir dönemde çocukluk ve gençlik geçirdi. Yüksek enflasyonla tanışmadan, tüketim olanaklarının ve toplumsal hareketliliğin arttığı bir dönemde yaşam deneyimi kazandı. Bu durum, önceki kuşaklarla yoksulluk ve yoksunluk algılarını farklılaştı. Bu kırılma, gençlerin ebeveyn kuşağının dünyasına yabancılaşmasını hızlandırdı.

2000’li yıllarla Türkiye’de yaşanan dönüşüm yalnızca iktisadi kalkınmayla sınırlı kalmadı; aynı zamanda kırda yaşamın çözülmesi, dijitalleşme ve yükseköğretimin kitleselleşmesiyle birlikte derin bir toplumsal yeniden yapılanmayı da beraberinde getirdi. Bugün 25-29 yaş aralığında olan gençlerin yaklaşık %46’sı yükseköğretim mezunu. Bu oran, yalnızca on yıl önce 2013’te %25 seviyesindeydi. Bu süreçte eğitimli, kentli, dil bilen, dünyadaki gelişmelere aşina bir genç kuşak ortaya çıktı. Dolayısıyla önceki kuşaklarla karşılaştırıldığında bu gençlerin deneyim dünyaları, değer sistemleri ve ihtiyaç algıları ciddi biçimde değişti.

Dünya ile gerçek zamanlı karşılaştırma yapabilen bu gençler için dünün lüksleri artık için doğal bir beklenti haline gelmiş durumda. Gençler seyahat edebilmek, nitelikli kültürel etkinliklere katılabilmek, güncel teknolojik cihazlara erişebilmek ve konforlu bir yaşam sürdürebilmek istiyor; ancak Türkiye’de ekonomik sıkışma arttıkça bu temel beklentiler ile fiilî imkânlar arasındaki uyumsuzluk derinleşiyor. Erişemedikleri bir hayatın sürekli tanığı olmak, gençlerin iyi olma hâlini zedelerken yaşadıkları ülkeye yönelik aidiyet duygusunu da aşındırıyor.

Türkiye’de ekonomik problemlerin artması, yüksek enflasyon ve alım gücündeki gerileme, toplumsal kesimler arasında en çok işsizleri, emeklileri ve öğrencileri etkiledi. 2005-2015 arasında asgari ücret, KYK bursunun yaklaşık üç katı düzeyindeyken bugün yedi buçuk kata çıkmış durumda. Eğitim süreci, barınma gibi en temel ihtiyaçlar açısından bile geçim baskısının yoğun şekilde hissedildiği kırılgan bir döneme dönüşmüş durumda.

Etki Odaklı Sohbetler'de İbrahim Betil: “Yardım Değil, Dönüşüm Esastır”
Etki Odaklı Sohbetler'de İbrahim Betil: “Yardım Değil, Dönüşüm Esastır”
İçeriği Görüntüle

Mezuniyet sonrasına gelindiğinde ise tablo daha karmaşık. Türkiye’de üniversite kurumu erişilebilir hale geldi ve kitleselleşti fakat bu genişleme istihdam piyasalarıyla uyumlu şekilde gerçekleşmedi. Yükseköğretim mezunlarının istihdam edilebilirliği, yapısal bir sorun halini aldı. Dezavantajlı Çalışanlar Araştırma Raporu, genç mezunların yaklaşık yarısının “aşırı eğitimli-düşük nitelikli işe yerleşmiş” durumda olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla istihdam piyasası, genç mezunlara yeterli ve nitelikli iş olanakları sunmakta yetersiz kalıyor.

Bu tablo, yalnızca gelir kaybı değil, aynı zamanda toplumsal konum kaybı, motivasyon düşüklüğü ve gelecek güvensizliği anlamına da geliyor. Üniversite diplomasının toplumsal hareketliliğin anahtarı olmaktan çıkması, gençler nezdinde “iyi eğitim = iyi gelecek” denkliğini her geçen gün daha da aşındırıyor. Aynı zamanda, nitelikli iş bulmak zorlaşırken yüksek vasıf gerektiren işler ile düşük vasıf gerektiren işler arasındaki gelir farkı da daralıyor. Bu durum, eğitimle sağlanacağı varsayılan yaşam standardının ve statü beklentisinin giderek boşa düştüğü bir zemine işaret ediyor.

Nitekim Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Araştırma Raporu’na göre, gençler arasında geleceğe dair en umutsuz grup iş arayanlar. Aynı rapor, her geçen yıl iş bulma kaygılarının arttığını gösteriyor. Benzer şekilde, Gençlerin Gelecek Perspektifleri Araştırması da gençler arasında iş bulmanın zor olacağına dair algının baskınlaştığını ortaya koyuyor. Bu kırılma, yalnızca ekonomik değil, duygusal bir yıpranma da yaratıyor. Bugünün gençliği, eğitimle kurduğu yatırım ilişkisini giderek sorgulamakta; yalnızca bir meslek edinmekle kalmayıp, kimlik, statü ve gelecek tahayyülüne dair kurduğu tüm yapının zeminini kayganlaşmış biçimde deneyimlemektedir.

Tüm bu gelişmeler, istihdamda yer alamayan gençlerin sayısını arttırıyor. TÜİK’in İstatistiklerle Gençlik verilerine göre, Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerin oranı %23’e ulaştı. Bu oranla Türkiye, OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor.

Tüm bunlara ek olarak, mülkiyet ve birikim imkânlarından yoksun genç ücretlilerle önceki kuşaklar arasındaki ekonomik eşitsizlik giderek derinleşiyor. Bugünün gençleri için ev sahibi olmak neredeyse hayal hâline gelirken tek maaşla geçinmeye çalışanlar kira ve temel ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi zorluklar yaşıyor. Türkiye’de gençlerin %28,5’i yoksulluk veya toplumsal dışlanma riski altında (AB ortalaması ise %24). Gençlerin hem üretim süreçlerinden hem de sosyal güvenceden uzaklaştığı, kendilerini sistemin dışında hissettiği bir toplumsal yapı oluşma riski, toplumsal sürdürülebilirlik açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Türkiye’deki ekonomik bunalımın en fazla etkilediği kesimlerden biri olan gençler; üniversite tercihi yaparken barınma sorununu düşünmek zorunda kalmadığı, ücretsiz kamusal alanlara erişebildiği, mezuniyet sonrası istihdam edilebildiği, yeteneklerine uygun işlerde emeğinin karşılığını alabildiği, evlilik, aile kurma ve çocuk sahibi olmanın kolaylaştığı, güvenli koşullarda yaşayabildiği bir hayat istiyor. Dolayısıyla gençler Türkiye’de ne istiyor sorusuna vereceğim cevap lüks ve aşırılıklar değil. Türkiye’de gençler onurlu, öngörülebilir ve sıradan bir yaşam istiyor. Bu talep, bir kuşağın gelecekten beklentisi olduğu kadar, toplumun adalet sınavıdır.”

Muhabir: HABER MERKEZİ