Uşak’ın Banaz ilçesine bağlı Kızılcaören ve Gedikler bölgesinde 2016 yılında bulunan yontma taş devrine ait 86 bin buluntu, işte tam da böyle bir kader çizgisinin üzerinde duruyor. Yaklaşık 400 bin yıllık bir tarihin kapısını aralayabilecek bu eserlerin bugün nerede olduğunu kimse bilmiyor. Bilgi yok, açıklama yok, hesap soran yok. Oysa biz, tarihin içinde uyuyan bir kenti turizmde bambaşka bir noktaya taşıyabilecek altın bir fırsatı elimizle itiyoruz.

Peki neden?

Neden bu kentin sesini duyan yok?

Neden bu eserler dokuz yıldır Uşak’a teslim edilmedi?

Kazı bitti, eserler gitti, Uşak unuttu…

İki yıllık kazının başında Prof. Dr. Harun Taşkıran vardı. Valilik finansman sağladı, ekip çalıştı, taşın altından sadece taş çıkmadı; insanlık tarihinin erken izleri çıktı. Kazı sonrası bilimsel inceleme için Taşkıran’a teslim edilen 86 bin parça, dokuz yıldır ortada yok. Envantere kayıtlı değiller. Müzede ve şehirde değiller. Bu buluntular neredeyse bir kayıp kültür mirası dosyasına dönüşmüş durumda!...

“Amorf” bir sığınak mı?

Yoksa tarihin üzeri örtülen tanımı mı? İlgili kurumlara sorulduğunda verilen cevap çoğunlukla aynı, “Bunlar amorf parça.” Yani tanımlanamayan, biçimsiz, işlevi net olmayan malzemeler… Peki 86 bin parça amorf olabilir mi? Eğer öyleyse neden iki yıl çalışıldı? Neden masrafları Valilik karşıladı? Neden taş taşın altından alınarak incelendi? Ve en önemlisi, Amorf diye bir parçayı müzeye teslim etmemek gibi bir ruhsatımız var mı? Bugün Blaundos’ta bulunan başı ve bacakları eksik bir heykeli kimse “AMORF” diye değerlendirmiyor. Peki Sürmecik’te çıkarılan binlerce buluntunun büyük bölümü nasıl oluyor da bu tanıma sığınıyor? Uşak Arkeoloji Müzesi soruyor ama cevap alamıyormuş? Müze Müdürü Şerif Söyler yıllardır bakanlıkla yazıştıklarını, teslim süreci için defalarca resmi başvuru yaptıklarını ancak sonuç alamadıklarını ifade ediyor.

YASAL SÜREÇ AÇIK

Kazıdan çıkan malzeme beş yıl içinde ilgili müzeye teslim edilmek zorunda. Bugün üzerinden dokuz yıl geçti. Peki sorumluluk kimde? Kim bu 86 bin parçanın akıbetini biliyor? Sürmecik: Dünyada nadir bulunan buluntuların sessiz çığlığı!.. Uşak’ın Sürmecik bölgesi, bilimsel açıdan Avrupa’daki pek çok merkezle kıyaslanabilecek öneme sahip. Dünyada yalnızca 100 civarında örneği bulunan defne yapraklı uç tipi taş aletlerden 30’dan fazlası burada bulundu. Bunlar sıradan taş parçaları değil. Bunlar insanlık tarihinin bilişsel gelişimini, el becerisini, üretim standartlarını gösteren eşsiz örnekler.

Bunlar müze vitrinlerinde tek başına bile turizm rotası oluşturabilecek buluntular.

Ama bu eserler hala Uşak’ta değil. Tarih, çimento ocaklarının altında kayboluyor. Kazı bölgesinin yakınında bulunan çimento fabrikalarında, yüzlerce yıllık fosillerin ve arkeolojik materyallerin kepçelerle yok edildiği iddiası bilim camiasında infial yaratmış durumda. Bir ülke kendi tarihine böyle mi davranır? Bir şehir kendi geçmişini böyle mi korur? Bizans dönemine ait cam bileziklerin dahi göz göre göre parçalandığı söyleniyor. Kayıt yok, rapor yok, sorumluluk yok.

Göbeklitepe turizmi uçurdu, Uşak niçin uyuyor?

Göbeklitepe 12 bin yıllık geçmişiyle dünya gündemine oturdu. Sürmecik ise 400 bin yıllık insanlık izi taşıyor. İzmir’den Pamukkale’ye uzanan tur hattı her yıl milyonlarca turist çekiyor. Ama Uşak? Türkiye’nin en eski yerleşim alanlarından biri olmasına rağmen turizm rotasına bile giremiyor. Bir profesörün odasında beklettirilen buluntular yüzünden Uşak tarih sahnesinde hak ettiği yeri alamıyor.

En basit soruyu soralım: 86 bin eser nerede? Evet, soru aslında bu kadar basit. Nerede bu eserler? Envanterde yok. Müzede yok. Şehirde yok. Açıklamada yok.Madem Uşak Arkeoloji Müzesi’nde 20–30 eser sergileniyor, o halde geriye kalan 86 bin parçadan en az biri değerli çıkmaz mıydı? Tabii ki çıkardı.

Önemli olan bakmasını bilmekti. Uşak, kendi tarihine sahip çıkmazsa kimse sahip çıkmaz Biz bu şehirde yalnızca bugünü değil, geçmişimizi de korumak zorundayız. Bir kentin kimliği, toprağının altındaki hikayede saklıdır. Banaz’ın o hikayesi şu anda sessiz, sahipsiz ve cevapsız.

Yetkililerin açıklama yapması gerekiyor!..

Her kurumun hesap vermesi gerekiyor. Uşak kamuoyunun daha yüksek sesle sorması gerekiyor?

Bu eserler neden Uşak’a teslim edilmedi? Kim aldı? Kim saklıyor? Neden geri vermiyor? Ve biz bu sessizliği daha ne kadar kabul edeceğiz?

Tarih kendi kendini koruyamaz?

Tarihi korumak görevdir. İhmal etmek kayıptır. Uşak günün birinde “Neden Göbeklitepe gibi bir değerimiz olmadı?” diye sormasın. Belki de vardı… Belki de elimizle yok ettik… Belki de hala bir yerlerde, tozlu raflarda, açılmamış kutularda sessizce bekliyor. 86 bin eser Uşak’a ait. Ve bu şehir, kendi geçmişinin peşine düşmediği sürece geleceğini de kaybetmeye devam edecek. Son söz müzayede sitelerine de bakmakta da fayda var bende!....

Muhabir: Yavuz KUŞDEMİR