Çalışma hayatının baskıları, küresel krizlerin yarattığı belirsizlikler ve şehir yaşamının ritmi, çalışanların ruh sağlığını her zamankinden daha fazla tehdit ediyor. Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi ev sahipliğinde düzenlenen OnlyHR 3. İstanbul Sempozyumu, modern iş dünyasında giderek derinleşen ruh sağlığı sorunlarını bilimsel veriler ışığında tartışmaya açtı. Sempozyumda konuşan Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Medikal Direktörü Prof. Dr. Kültegin Ögel ile Bilim ve Etik Kurulu Üyesi Prof. Dr. Bedirhan Üstün, kurumlara hem uyarı niteliğinde hem de yol gösterici açıklamalarda bulundu.

Adsız Tasarım 2025 12 10T142426.318Prof. Dr. Ögel, iş hayatındaki stresin yönetilemediği noktada tükenmişliğin kaçınılmaz hale geldiğini belirterek çalışanların yalnızca iş yüküyle değil; kaygı, öfke, performans baskısı ve şehir yaşamının yarattığı sürekli gerginlikle mücadele ettiğini ifade etti. Erken dönemde psikolojik destek almaktan çekinilmemesi gerektiğini vurgulayan Ögel, damgalanma korkusunun başvuruyu geciktirdiğini ve bu gecikmenin sorunu büyüttüğünü söyledi. Ayrıca son yıllarda özellikle beyaz yakalı çalışanlarda hızla artan sanal kumar bağımlılığına dikkat çekerek bu alanın Türkiye’de daha kapsamlı araştırılması gerektiğini dile getirdi.

Sempozyumun bir diğer konuşmacısı Prof. Dr. Bedirhan Üstün, kurumların çalışan psikolojisini koruyabilmesi için önleyici politikalar geliştirmesi gerektiğini ifade etti. Üstün, insanca iletişim, adalet, eşitlik ve saygının çalışan motivasyonunun temelini oluşturduğunu belirterek, “Kişilik haklarına saygı duyulmayan iş ortamında yabancılaşma, tükenmişlik ve üretkenlik kaybı kaçınılmazdır” dedi.

Türkiye ve dünyadaki iş yerlerinde her 100 çalışandan en az 20’sinin depresyona aday olduğuna dair verileri paylaşan Üstün, bu tablonun gizli bir iş gücü kaybı yarattığını söyledi. Modern çalışanların ekonomik belirsizlik, işini kaybetme korkusu, robotlaşma kaygısı ve küresel krizler nedeniyle baskı altında olduğunu vurgulayan Üstün, kendi kariyerinde yaşadığı depresyon deneyimlerinin de çoğunun iş yeri kaynaklı olduğunu belirterek, “Depresyon da bir sağlık sorunudur ve grip, böbrek hastalığı ya da kırık gibi ele alınmalıdır” dedi. Harvard Üniversitesi’ndeki çalışmalarından örnekler veren Üstün, depresyon ortaya çıkmadan sağlanan erken desteğin kurumsal düzeyde en az dört kat yatırımı geri kazandırdığını, görünmeyen kazanımlarla bu oranın otuz kata kadar çıkabildiğini açıkladı.

Sempozyumun ortak görüşü, psikolojik desteğin iş yerlerinde “bir tercih değil zorunluluk” olduğuydu. Uzmanlara göre iş–özel hayat dengesinin korunması, damgalanmanın azaltılması, çalışanların destek almaya teşvik edilmesi ve önleyici kurumsal politikaların geliştirilmesi şirketlerin sürdürülebilir başarısı için kritik öneme sahip. Ruh sağlığına yapılan her yatırım, çalışan bağlılığını artırırken iş gücü kaybını azalttığı ve üretkenliği belirgin şekilde yükselttiği için şirketlerin uzun vadeli performansına doğrudan katkı sağlıyor.

Muhabir: HABER MERKEZİ