Uşak Şeker Fabrikası 1926 yılı 17 Aralık günü işletmeye açıldı. 50 yıl sonra Türkiye Şeker Sanayiinin 50.yılı olan 1976 yılında fabrikamızın yaşamakta olan ustalarından Mehmet Zihni, Hüsnü Karınca ve Latif Sungur'la röportajlar yapılmış ve bu anılar ‘Türkiye Şeker Sanayi 1926-1976 Yurt Hizmetinde 50 yıl’ kitabında yayınlanmıştır. Uşaklı Haldun Temel Ersan Mehmet Zihni Usta’nın Şeker Fabrikası’nda yaşadığı anıları kapsamına ilişkin yaptığı açıklamada; Bugün Mehmet Zihni ustamızın anılarını paylaşıyorum. ‘Mollaömeroğlu Nuri Efendi'nin (Nuri Şeker) Çek firmasıyla yaptığı mukavelede, fabrika bedeli son taksidinin altı yılda ödeneceğine, bu süre içinde Çek teknisyenlerinin Türk işçilerini yetiştirmek zorunluluğunda olduğuna, Türk personel bu süreden önce kalifiye olursa Çekli elemanların işlerine son verileceğine dair bir madde var. Fabrikaya ilk kazmayı vurma bahtiyarlığına eren sîzler, bu hükmün nasıl işlediğinin yakın tanıklarısınız. Oluşumlara ait anılarınızı anlatır mısınız.’ Şeker Sanayii’ne, dolayısıyla memlekete yarım asra yakın hizmet etmiş, yorgun değil, mutlu ve dinç olan Mehmet Zinhi, anılarını tazelemek için hiç bir hareket yapmadı. Belli ki hepsi taptazeydi” sözlerini kullandı.

‘Türkiye Şeker Sanayi 1926-1976 Yurt Hizmetinde 50 yıl’ kitabında yer alan Mehmet Zihni Usta’nın anıları kapsamında; “Ben 1926 yılı Ekim ayında fabrikada işbaşı yaptım, ilk tecrübe kampanyası o yıl yapıldı ve takriben on gün sürdü. Fabrikanın önemli kısımlarında 20 kadar Çek teknisyen çalışırdı. Bizden hiç bir personel bu devrede Şeker Sanayii hakkında bilgi sahibi değildi, ama hepimiz bir an önce yetişmek heves ve heyacanını taşıyorduk. Resmi Küşad'ı çok iyi hatırlıyorum. İzmir ve Afyon yörelerinden misafirler trenle getirildi, hepsine şekerin nasıl çıkarıldığı gösterildi. Sanırım mukavele dışı olacak bazı çek teknisyenleri 1937 yılına kadar kampanyalarda çalıştılar. 1934-1935 kampanyası hariç, fabrika devamlı faaliyet gösterdi. Ben, bir yıllık tatil-i faaliyete (1934-1935) kadar dışişlerinde, kuyu ve pompaların çalıştırılmasında görev aldım. Fabrika kapanınca beni, makinelerin korunması için içeriye aldılar. Tek başıma dizeli çalıştırıyordum.. Türk işçilerinin içinde, manipülant sıfatını kazanan ve diğer işçilerin yetişmesinde büyük rol oynıyan iki-üç kişi vardı. Bunlar: Lâtif Sungur, Halid Güney ve İzzet Taner, kİ İzzet usta benim de ustamdır. Halit Güney'i Abdülkadir Efendi ile Avrupaya gönderdiler. Ne yazık ki, Abdülkadir memlekete dönemiyerek Tuna nehrinde boğuldu. Ben müstakil çalışırdım. Veyturba adında bir Çek makinist vardı. Ondan çok yararlandığımı söyliyebilirim. Bildiklerini öğretmemek gibi bir davranış içine girmedi. Sanırım, diğer kısımlarda da çatışmaların olduğunu sanmıyorum” ifadeleri kullanıldı.

SELENDİ’DE MOBİL SAĞLIK EKİPLERİ’NDEN MAHALLERE HİZMET SELENDİ’DE MOBİL SAĞLIK EKİPLERİ’NDEN MAHALLERE HİZMET

Mehmet Zihni Usta’nın anıları hakkında son olarak; “Yanlış hatırlamıyorsam, 1931 yılında Müdür Remzi bey TIKAÇ adında bir İşletme Müdürü getirtti. Çok iyi bir şekerciydi. Bu adamdan hepimiz çok yararlandık. Bizim dönemde çoğu kez Uşak'a yaya gider gelirdik. Belirli bir çalışma saatimiz yoktu. İşi bırakmamız için, elimizdeki işin mutlaka bitmesi gerekirdi. Bir anımı anlatayım: 1930 yılından evvelki bir yılda olacak. Çok sıcak bir gün işi bırakıp toplu halde Uşak’a gidiyorduk. Yolda Nuri Şeker’e rasladık. Nereye? diye sordu. İş bitti, evimize gidiyoruz, dedik. Kızdı. Olmaz böyle şey, biz çiftçiyiz, gün batmadan işi bırakamayız, dönün geriye, diye bağırdı. Topluca geri döndük ve gün batıncaya kadar çalıştık. 1942 de Oto Tamirhanesi Ustabaşısı, 1961 de de Atölyeler Ustabaşısı oldum. Tatlı anı mı dediniz? Çeklerin Nuri Şeker'e armağan ettiği, sonra fabrikaya devredilen otomobili hep kullanırdım, kıymetli olduğu için müdürler bunu herkese kullandırmazlardı. Şunu övünerek belirtmek isterim: Çok yabancı usta ve teknisyen, hatta işçi tanıdım. Hiç biri bizdeki yeteneklere sahip değildi. Rüştiye ve İdadi bir yana, büyük çoğunluğumuz ilkokul mezunu bile değildik. Ama hayret verecek kadar kısa sürede fabrikayı çalıştırır hale geldik” denildi.

Editör: Gülcan Aydoğdulu