Abdülkadir-i Geylani, büyük bir Islam alimi, tasavvuf yolunun da en büyük bir ismidir. Hazar denizinin güneyindeki Geylan kasabasında yaşayan bir seyyidler ailesine mensuptu. Peygamberimizin "asm" soyundan gelen başka birçok kişi gibi o da çocukken imanı ve dini ilimler tahsiline başlamıştı. Kendisi henüz gençliğe adımını yeni atmışken, annesi, vefat eden babasının mirasından onun payına düşen seksen altın lirayı ceketinin içine dikkatle dikerek, daha fazla dini eğitim alması için onu Bağdat’a gönderdi. Annesi, Abdülkadir'den ne pahasına olursa olsun asla yalan söylemeyeceğine dair de söz almıştı. Bağdat yolunda, içinde genç Abdülkadir'in de olduğu kervan soyguncuların saldırısına uğradı.
Genç Abdülkadir'in kıyafeti pek de iyi değildi. Dolayısıyla kendisi eşkıyalardan hiçbirinin dikkatini çekmedi. Hiç biri üstünü aramadı. Yalnız, içlerinden biri, sırf iş olsun diye: “Delikanlı, senin üstünde para var mı peki?” diye sordu. Bunun üzerine Abdülkadir, ceketinin içinde annesi ustalıkla gizlemiş de olsa, üzerinde parası olduğunu açıkladı. Bir gençten böyle bir dürüstlük gören şaki, şaşkına dönmüştü. Derhal Abdülkadir’i alıp reisin yanına götürdü. Reis, onlar fark etmediği halde, neden üstündeki parayı haber verdiğini sorunca, Abdülkadir: “Anneme asla yalan söylemeyeceğime dair söz verdim” dedi ve ekledi “Daha yolun başında yalan söyleyecek olduktan sonra, bu yolda nasıl terakki edebilirim ki?” Bu yanıt karşısında iyice şaşkına dönen eşkıya reisi, hemen o dakikada tövbekar oldu ve adamlarıyla birlikte eşkıyalığı bırakıp hak yolda yürümeye karar verdi. Gün gelip Gavs-ı Azam olarak anılacak büyük veli, daha yolun başında gösterdiği doğrulukla, daha yolun başında bunca insanı doğru yola kazandırmış ve doğruluğun, iyi niyetin ve ihlasın kerameti olduğunu herkese hatta eşkıyaya dahi göstermiştir.
Bu bağlamda Büyük Üstad şöyle der: “Madem liveçhillahtır. O işin küçüğüne büyüğüne, kıymetli ve kıymetsizliğine bakılmaz. İhlas ve Rıza-i İlahi yolunda zerre yıldız gibi olur. Vesilenin mahiyetine bakılmaz, neticesine bakılır. Madem neticesi rıza-i ilahidir. Mayesi ihlastır. O küçük değildir, büyüktür” der Büyük Üstad. Biz aciz insanlar da işlerimizde ihlas ve doğruluğu hedef seçersek; ehl-i delaletin, şakilerin kurtuluşuna vesile olabiriliz. Zira, doğruluğun ve iyi niyetin bile kerameti vardır.