Şu fâni insan ebedi bir hayat istiyor. Fani dünya onu tatmin etmiyor. Bu bağlamda insan geçici dünya lezzetlerine dalıp, ebedi hayat için gerekenleri yapmıyor. Sadece bu çalışıyor, ama mutlu olamıyor.
Ey âciz insan! Senin hayâlin nedir? Antalya da deniz manzaralı bir ev mi? Veya havuzlu bir villa mı? Boğazda bir yalı mı? Veya spor son model bir araba mı? Hakikaten bu zayıf âciz insanın hayalleri, tasavvurları çoktur. Bu fâni dünyanın zevkleri, lezzetleri onu mutlu etmiyor, edemez. İnsan bir çiçeği ister, o yetmez, bir baharı da ister. Arzuları ebede kadar uzanmıştır. Bu bağlamda, âciz insan acaba boğazda bir yalı mı ister? Ya da seyahat; Venedik, Hollanda, Amerika... Hayır hayır dünya turu olsun!
Kulağa çok hoş geliyor, düşünmesi bile tebessüm ettiriyor. Yeni bir eşyaya ya da her hangi bir şeye sahip olmak istediğinde dur ve düşün: Bu sahip olduklarımı eskitebilecek kadar uzun bir ömrüm var mı? Veya elde ettiklerimin şükrünü yapabilecek kadar uzun yaşayabilir miyim? Hayır yüz kere, bin kere milyon kere dünyaya gelsen; bırak sahip olduğun eşyayı imkânları bir tek kirpiğinin, aldığın bir tek nefesin şükrünü yapamazsın. Çelik evlere yüz yıl ömür biçiyorlar yani sahip olmak istediğin evin ömrü bile seninkinden uzun. Aciz insana ebedi hayat sunuluyor ama insan eskitmeye bile zamanı olmayan şeylerin peşinden koşuyor.
Sahip oldukların hepsi emanet, canın bile ama hâlâ borçlanmak istiyorsun. Oysa sen ey insan! Bu âleme ebedi olan sonsuz bir âlemi kazanmak amacıyla gönderildin. Kazanmak yerine borçlanıyorsun hem de hiç uğruna. İnsan insan olursa şu güzelimnimetlere karşı şükran hisleriyle dolar, açgözlü, şükürsüz ve değersiz bir insan olmamaya çalışır. Nefis azgındır, doymaz, sen daima ruhunu besle ki nefsine sahip çıkabilesin ve verilen güzel nimetlere lâyık olup veren Allah'ın rızasını kazan. Dünya ve içindeki her şey fâni, sen ve ben kalıcı olan Zât-ı Zülcelal olan Allah'a yönelmeliyiz. Ne mutlu Rızây-ı İlâhi yolunda yürüyen bahtiyarlara. Selâm Hüdâ'ya tâbi olan yiğitlere.