Takvâ, her devirde ön planda tutulan en büyük bir esastır. Tahribâtın, sefahete düşkünlüğün arttığı ve câzibedar hevesâtın yaygınlaştığı günümüzde ise daha çok önem kazanmaktadır. Bu bağlamda bu hakikata yer veren Büyük Üstad Bediüzzaman,” Bu zamanda tahribât ve menfi cerayan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribâta karşı en büyük esastır. Farzları yapan, kebireleri terk eden kurtulur. ( Kastamon Lâ hikası s.106) Kalb takvâ ile günâhlardan temizlenir. Kur'ân-i Hakim takvâyı üç mertebede zikreder. Birincisi şirki,ikincisi, isyan ve günâhları,üçüncüsü de mâsivâullahı, yani Allah'ın dışındaki herşeyi terk, yani kalbde onlara yer vermemektir.(İşârâtü'l-İ'caz,s.45)
Bunlara ayrıca Allah'ın azabından sakınma, gazabından korunmayı da-İ eklemek gerekir. Hayat şartları çok ağır olduğundan, bu bağlamda takvânın ehemmiyeti daha da artmaktadır. Az bir sâlih amel böyle bir anda, bu helâket ve felâket çağında,çok büyük bir önem taşımaktadır. Üstelik takvâ içinde bir nevi sâlih amel de bulunmaktadır. Çünkü, haramların terk edilmesi vâciptir. Bir vâcibi işlemenin ise, birçok sünneti işlemek kadar sevabı vardır. İşte binlerce günâhın hücum ettiği böyle bir zamanda; büyük bir günâhtan kaçınmak, az bir amelle yüzlerce günâhı terk etmekle yüzlerce vâcip işlenmis olur. Takvâ dairesi içerisinde canla başla hizmet etmk hakiki inanan mü'minlerin en ideal hedefleri olmalıdır. Bu bağlamda takvânın en önemli bir parçası da tevâzudur. Çünkü, tevâzu, takvâ ile olursa derinlik kazanır. “En müttaki en mütevâzidir.”(Hutbe-iŞâmiye,s.105) Her zaman ihlâs ve sadâkat ile takvayı esas alarak mânevi hizmetlere bütün gücümüzle sarılmalıyız.