Yıllarca Mecnun, Leylâ'nın peşinde koşmuş, sonra bu mecâzi aşk onu aşk-ı hakikiye yöneltmişti. Çünkü içteki bu aşırı sevgi, fâni sevgililere yöneltildiğinde gerçek değerini ve tam yerini bulamazdı. Bu içteki sevgi, aşk ancak bâki bir Sevgili olan, Bâki-i Hakiki’ye yöneltilirse hakiki fiyatını bulmuş olurdu. Bildiğimiz gibi sevginin aşırı derecesine aşk denir. Kuşkusuz insan; bir beşere de meşru dâirede âşık olabilir. Ama bu durum, Allah adına ve O'nun"c.c"nün istediği ölçüler içerisinde olmalıdır.
İslâmiyette, ebedi sevgiye lâyık olan ancak Cemil-i Zülcelâl olan, Yüce Rabbimizdir. O'nun sevgisiyle O'nun sevdiklerini severiz. Böyle birinin mahlukâta duyduğu sevgi, Allah'a olan sevgisini değil azaltmak, aksine çoğaltır. Peygamberimiz"asm":”Size verdiği nimetlerin çokluğu sebebiyle Allah'ı sevin. Allah adına beni sevin. Ben kendilerini sevdiğim için de Ehl-i Beytimi sevin.” Diye buyuruyor. Bu bağlamda sevgiyi kullanmada bir sıralama yapar, Allah Resülü"asm"Efedimiz..Yine Peygamberimiz'asm', bu meyanda; yaptığımız eylemlerin en üstününün sevdiğimizi Allah için sevmek olduğunu vurgular. Demek oluyor ki, sevilenler Allah adına O'nun namına sevilecek.
Annemizi, babamızı, eşimizi, çocuklarımızı, Allah dostlarını, mümin kardeşlerimizi, dünyayı ve eşyalarımızı elbette seveceğiz. Ama hepsini de O Rahmân olan Yüce Allah adına, O'nun istediği şekilde ve aşırıya gitmemek şartıyla seçeceğiz. Bu bağlamda bir hadiste şöyle buyuruluyor:” Allah için, O'nun büyüklüğü için; birbirlerini seven kimselerin arşın gölgesinde gölgelendirilecekleri, peygamberler ve şehitlerin dahi imrenecekleri derecede nurdan minberlerde oturacakları" bildiriliyor. Büyük Üstad da" Amelinizde Rıza-i İlâhi olmalı. Allah için çalışın. Allah için görüşün, O'nun için birbirinizi sevin. Rızay-ı Hak yolunda, bir zerre yıldız olur.” diye amellerin en üstününün sevdiğimizi Allah için sevmek olduğunu her zaman bizlere ikaz etmektedir. En iyi insan, gerçek insan sevgisiyle dopdolu olandır. Kendisine ihlâs düsturlarını rehber edinen samimi insandır.