Uşaklı araştırmacı yazar Yavuz Turgut, Uşak’taki yaren kültürünü araştırıp derledi. Kültür, doğuştan başlayarak başta anne baba olmak üzere yaşadığımız her ortamda, bilinçli ya da bilinçsiz edindiğimiz, içimize sindirdiğimiz, özümsediğimiz normlar, davranışlar, tutumlar, inançlar, değerler ve gelenekler gibi bilgilerin tümüdür. Bu bilgiler dış dünyaya hayat tarzımızla ve davranışlarımızla yansımaktadır. Kültürün genel yapısı itibariyle toplum yaşamında karakteristik bir özelliği vardır. Yaşanılan coğrafyanın, inanışların, dilin, müziğin kısacası insan hayatının tüm olgularının yansımaları kültür içerisinde ele alınabilmektedir. Türk tarihine bakıldığında Türklerin, diğer milletlerden farklı olarak sık sık yer değiştiren, sürekli hareket halinde bir millet olduğu görülür. Bu hareketlilik Türklerin tarihine, kültürüne, sosyal yapısına, hukukuna, kısacası tüm özelliklerine yönelik araştırmaları zorlaştırsa da Türk kültürü bu hareketlilikten kaynaklı olarak, günümüzdeki zengin ve köklü yapısını oluşturmuştur. Türk kültür yapısını oluşturan; sözlü gelenek ve anlatımlar (Anonim halk edebiyatı, aşık edebiyatı, dini tasavvufi Türk edebiyatı); gösteri sanatları; anlatım ve gösterim gelenekleri (halk müziği halk dansları, halk tiyatrosu); ritüel ve şölenler ( halk eğlenceleri, geçiş dönemleri, çocuk oyunları); toplumsal bilgi gelenekleri (halk inançları ve uygulamaları, halk mutfağı, halk hekimliği, halk takvimi ve meteorolojisi, halk hukuku, halk matematiği, halk mimarisi, halk iletişimi, ulaşımı, tarım ve hayvancılığı); maddi kültür gelenekleri (el sanatları, giyim kuşam süslenme) gibi olgular, Türk kültürünün beslendiği geleneklerden çok azıdır. Yukarıda adı geçen gelenekler incelenecek olursa, neredeyse tamamının içeriğinde dolaylı ya da dolaysız yardımlaşma, dayanışma, sosyalleşme, bilgilenme gibi, bireysel değil toplumsal faydanın gözetildiği açıkça görülebilir. Özellikle yardımlaşma ve dayanışma Türk medeniyetlerinde devlet eliyle ve halk tarafından da uygulanan çok eski bir gelenektir. Bununla ilgili olarak en eski yazılı kaynak Orhun Kitabeleri’nde karşımıza çıkmaktadır. Bilge Kağan yazıtta; “Açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul milleti zengin kıldım.” derken; Türk devletinin ve “kut” sahibi hakanın ilk görevinin halkın refahını sağlamak, onlara yardım ve destekte bulunmak olduğunu ifade etmektedir. “Eski Türk Toplumu’nda ‘toy’ ve ‘şölen’ gibi eğlenceler vasıtasıyla bir araya gelen insanların, belirli kural ve gelenekler çerçevesinde gerçekleştirmiş oldukları toplantılardan çeşitli kaynaklarda bahsedilmektedir. Doğu Türkistan’dan Makedonya’ya kadar geçmişteki özelliklerinin bir kısmının korunarak günümüzde de yaşatıldığı bu toplantılar, farklı adlarla Anadolu’da da halen yaşatılmaktadır.” İslamiyet’ten önce Türklerde toy, şölen, yağmalı toy, ziyafetler gibi sosyal yardımlaşma amaçlı yapılan, belli kurallara sahip sohbetli toplantılar, İslamiyet’ten sonra yerini İslam’ın uygulanmasını öğütlediği şeyleri yapmayı, yasakladıklarını da yapmamayı düstur edinen bir yaşam şeklini ifade eden ve bunun kurumsallaşmış hali olan “Fütüvvet” anlayışına; 13. yy ’da Kırşehir’de Ahi Evran tarafından ortaya atılan, Fütüvvet anlayışının daha çok esnaf ve zanaatkarları kapsayan hali olan ve yine ana amacı yardımlaşma ve dayanışma olan “Ahilik” geleneğine bırakmıştır. Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Türk’ün bulunduğu her coğrafyaya yayılan bu “geleneksel sohbet toplantıları, özellikle Yaran Sohbeti adı altında Çankırı ilinde, Yaren Teşkilatı adıyla Kütahya ili Simav ilçesinde, Sıra Gecesi adı altında Şanlıurfa’da, Kürsübaşı Sohbeti adı altında Elazığ’da, Barana Sohbetleri adıyla Balıkesir Dursunbey ilçesinde yaşatılmakta ve Türkiye çapında tanınmaktadır. Ayrıca Cümbüş adıyla Ankara ve çevresinde, Delikanlı Örgütü adıyla Ankara ili Kazan ilçesinde, Gençler Heyeti adıyla Niğde ili Dündarlı ilçesinde, Gezek adıyla Kütahya Merkez ve Isparta’da, Kef/Keyif adıyla Antalya ve Isparta illerinde, Muhabbet adıyla Ankara ili Beypazarı ilçesinde, Kırşehir, Yozgat illerinde, Karabük Safranbolu ilçesinde, Oda Teşkilatı adıyla Balıkesir Edremit ilçesinde, Manisa Soma ilçesinde, Oturmah adıyla Van ilinde, Sıra Yarenleri adıyla Konya ili Akşehir ilçesinde, Erfene/Arfane adıyla Ardahan’da, Gezek adıyla Afyon’da, Erfane/Gezek adlarıyla Bursa’da, Sıra Gecesi/Herfene sıra adlarıyla Erzincan’da, Velime Geceleri adıyla Diyarbakır’da” halen varlığını sürdürmektedir. Yurdun çeşitli bölgelerinde yukarıdaki isimlerle anılan sohbetli toplantı geleneği, Uşak ili özelinde yörenin tamamında olmasa da tamamına yakın denilebilecek kadar ilçe ve köyünde “Yaren Geleneği” adıyla sürdürülmektedir. Yaren sözcüğü Türk dil kurumuna göre; “Arkadaş, yakın dost ve dostların oluşturduğu topluluk” anlamlarına gelmektedir. Araştırma kapsamında Uşak yöresinde yazar tarafından yapılan gözlem ve görüşmelerde yarenlerin iki şekilde toplandığı bilgisine ulaşılmıştır. Bunlardan birinci toplanma şeklinde yarenler, uzun geçen kış gecelerinde yörede köy odası, yaren odası gibi isimlerle anılan odalarda belli günlerde toplanarak “söhbet yakma” ve “Heng (Ahenk)” denilen geleneksel sohbet toplantılarını yaparlar. Yaranlerin bir diğer toplanma şekli ise düğünlerdir. Düğünlerde de sohbetli toplantılar yapılsa da yarenlerin düğünlerdeki asıl toplanma gayesi bir nevi düğün organizasyonu, düğünde yardımlaşma ve gösteridir. Söhbet (Sohbet)Yakma Genellikle kış aylarında ve önceden belirlenen zamanlarda yapılan sohbet toplantılarının Uşak ili Banaz ilçesi ve köylerindeki ismidir. Bu toplantılar köy içinde köyden kişilerin katılımıyla olabileceği gibi köyler arasında ve yakın ilçeler arasında da yapılabilmektedir. Söhbet yakma toplantılarına sadece erkekler katılabilirler. Köy içinde yapılan toplantılara belli bir olgunluğa erişmiş her erkek katılabilirken, köyler arasında yapılan toplantılara, eski dönemde atlı olarak uzun yol gidilmesi gerektiğinden biraz daha maddi durumu iyi, bineği olan kişiler katılırlar. Köyler arasında yapılan “söhbetlerde” bir sıra söz konusudur. Örneğin bu hafta Banaz Baltalı köyünde yapılan toplantı 10-15 gün sonra Ayrancı köyünde yapılır ve Baltalı köyündeki toplantıya katılanlar bu köydeki toplantıya da davet edilirler. Yarenler, bir sonraki toplantının nerede ve kimin evinde-odasında yapılacağına karar verdiklerinde, o yarene toplantıdan sonra bir tabak kadayıf verirler. Kadayıfı alan yaren atıyla evine vardığında, yörede “Sergen” denilen telli ahşap dolaba kadayıfı koyar. Söhbet toplantısına katılan yarenlerin eşleri sabah olduğunda ilk sergene bakarlar. Kadayıf varsa, anlarlar ki bir sonraki toplantı onların evinde-odasında olacak ve misafirleri onlar ağırlayacaklar. Ona göre yiyecek içecek ve yakacak ihtiyaçlarını toplantı gününe kadar giderirler. Söhbet yakma toplantılarında yemekler standarttır. Et, tarhana çorbası, bulgur pilavı ve kadayıf tatlısı değişmez yemeklerdir. Hem köy içinde hem de köyler arası yapılan söhbet yakmalarda, bazı yörelerde yapılan yaren toplantıları gibi belli bir yaren sayısı yoktur. Yörede yapılan yaren toplantılarında ana toplanma amacı sohbet etmektir. Bu sohbetler günlük konulardan oluşabileceği gibi alınması gereken önemli bir karar için de yapılabilir. Toplantılarda yemek yenir, çay içilir, toplantıya katılanları içerisinde müzisyen ya da türkü söyleyebilenler var ise türküler söylenir, oyunlar oynanır. Köy içi ve köyler arası yapılan söhbet yakmalarda Uşak yöresinde alkol içilmez. Yarenbaşılar gerekli gördükleri durumlarda yarenlere ceza verebilirler. Bu ceza genellikle yörede “kıstırma” denilen lokum ve bisküvidir. Ceza verilen kişi yarenlere bir diğer toplantıda yanında getirdiği lokum ve bisküviyi dağıtır. Eskiden beri bu toplantılara katılınlar bilirler ki verilen ikramın tamamı yenmemeli küçük bir parçası avuçta saklanmalıdır. Buradaki öğreti; aç gözlü olunmaması gerektiği, her zaman bize düşen rızıktan ihtiyaç sahibi olabilecek bir başkasına küçük de olsa bir parça saklanması gerektiğidir. Yaren toplantılarında bu geleneğe “pay saklama” denilir. İkram dağıtılıp yendikten bir süre sonra yarenbaşı “pay çıkarın” diye seslenir. Elinde pay olmayan kim var ise bir daha toplantıya ikramları o getirir. Pay saklama geleneği her zaman değil, genellikle grupta yeni bir misafir olduğunda yapılır. Heng (Ahenk) Toplantısı Uşak Eşme ilçesinde harmandalı yörüklerinin yoğunlukta bulunduğu köylerinde yapılan sohbet toplantılarına verilen isimdir. Henglerde de Uşak’ın diğer ilçe ve köylerinde olduğu gibi köy odalarında toplanılır. Söhbet toplantılarından farklı olarak henglere kadınlar da katılabilirler. Yine söhbet toplantıları gibi köy odalarında toplanılır fakat köyler arası heng olmaz. Heng toplantılarında toplanılma amacı yardımlaşmadan ziyade toplu şekilde sohbet etmek, hoş vakit geçirmek ve acıların, sevinçlerin paylaşılmasıdır. Henglerde müzik hep ön plandadır. Genellikle doğaçlama şeklinde, sırayla “yörük havaları (Gurbet havası)” söylenir. Toplantıya katılan kişiler acılarını, sevinçlerini, sevgilerini, kısacası söylemek isteyip de söyleyemediği duygularını henglerde, özgün bir uzun hava türü olan yörük havası şeklinde melodili olarak sırayla dile getirirler. Harmandalı yörüklerinin söylediği bu doğaçlama yörük havaları genellikle 4’lüklerden oluşur. Sözlerin içeriğinde, prozodiyi sağlamak ve melodiyi tamamlamak amaçlı “yo, oy, aman, of, da” gibi katma sözler ve ekler bolca bulunur. Yörük havaları söylenirken son dizede “yoo, yoo, yooy” katma hecesinin, “La” karar sesi olarak düşünüldüğünde “do, sib2 ve la” seslerinde sırasıyla durak yapılması, sesli harfle biten dize sonlarındaki cümleyi “y” ünsüzü getirerek bitirilmesi de gelenektir. “Hameli Harmandalı Yörükleri Derneği” başkanı Özkan Çam’dan çalışma kapsamında derlenen, henglerde doğaçlama olarak karşılıklı söylenen bir yörük havası örneği şu şekildedir; “Bir daş attım da şu dağların ardına (y) Dolandı vardı da nazlı yârin yurduna(y) Zalım ellerin de biziminen derdi ne (y) Derdi dert üstüne yükler gezerim (yoo, yoo, yooy) Bindim trenime bastım karaya (y) Karlı karlı dağlar girdi araya(y) Merhemlerde bulamadım gözlü yaraya(y) Göz göz oldu yaralarım var benim (yoo, yoo, yooy) Ah koyun da guzusuna meler gelirse (y) Dağları da daşları da deler gelirse(y) Benim anam da gara yerden beni sorarsa(y) Yolda deyin de ağlatmayın anamı (y) (yoo, yoo, yooy)” Heng gecelerinde müziğin yanı sıra “kemik oyunu, yüzük saklama, kibrit oyunu, semerci oyunu” gibi başlı başına bir araştırma konusu olabilecek oyunlar da oynanır. Hedik (kaynatılmış mısır, buğday karışımı) ve nohut kavurması yenir, çaylar içilir, çalgı çalabilen kişiler varsa çalgılar çalınır, yöresel oyun havalarında oyunlar oynanır. Kâh ağlanır, kâh gülünür. Köy Odaları ve Fonksiyonları Uşak yöresinde köy odaları köyden köye, ilçeden ilçeye “köy odası, yaren odası” gibi genel adlarla ya da köy içinde birden fazla oda varsa Hatıplar’ın oda, Akçalar’ın oda, Orta oda, yukarı oda gibi hangi aileye aitse ya da yer yön olarak neredeyse konum bildirir şekilde isimler alabilir. Köyde muhtar ve ailesine ait oda var ise o odaya da “Muhtar odası” denilir. Banaz, Eşme ve köylerinde köy odaları ayrı bir binayken, Karahallı ve Ulubey gibi ilçelerde müstakil eve bitişik şekilde de olabilmektedir. Köy odalarının geneli aynı şekilde dizayn edilmiştir. İki katlı olurlar ve alt kat hayvan bağlamak için yapılmış bir dam bulunur. İçten merdiven ile çıkılan ikinci katta iki tarafı kapalı yöresel adı “Gedey” olan büyük bir salon-sofa vardır. Gedeyden odaya açılan bir kapı bulunur ve odaya açılır. Köy odaları genellikle tek oda şeklindedir. Oda içerisinin girişe göre sağı, solu ve karşısı genellikle “Beyke” denilen kanepe tarzı fakat birleşik bir oturak ile çevrilidir. Odanın koşullarına göre içeride soba veya şömine tarzı bir ısınma sistemi bulunur. Mutfak olarak kullanılan bölüm odanın içerisindedir ayrı bir mutfak yoktur. Belli bir aileye ait olmayan köyün ortaklaşa yaptırdığı köy odalarının tapuları muhtarlığa aittir fakat bakımı ve konaklayacak kişilerin yeme, içme, yakacak gibi ihtiyaçları köylünün deyimiyle “odanın ışığını görebilen, çevresindeki herkes” tarafından karşılanır. Köylerde birden fazla köy odası bulunabilir örneğin Baltalı köyünde 8 tane köy odası vardır. Köy odaları köydeki farklı sülalelere aittir. Tüm köylünün kullanımına açık olmasına rağmen gelenek olarak yarenler genellikle kendi ailelerine ait odalarda toplanmayı tercih ederler. Kullanım Amaçları Köy odalarının yapılış amacı genel manada sohbet olsa da çeşitli amaçlarla da kullanılabilir. Örneğin köyde yangın, sel vs. bir afet çıktığında eve ihtiyacı olan köylü tarafından tekrar kendi evleri kullanılabilir hale gelene kadar ev olarak; köy camisinin bakımda olduğu dönemlerde cami ve Kur’an kursu olarak; köye dışarıdan gelen dişçi, çerçici (seyyar satıcı), semerci, ayıcı (ayıyı ehlileştirip oynatan kişi), kepici (köylüden yün ve keçe satın alan kişi), cambaz (hayvan alıp satan kişi), kalaycı, nalbant, gibi meslek erbapları geldiklerinde köyde konaklamaları gerektiğinde konaklama yeri olarak kullanılır. Bu kişiler köye geldiklerinde köy odalarında istedikleri kadar kalabilirler ve rahat girip çıkmaları için köy odaları kilitlenmez. Köy odasına bir misafir geldiğinde gelen kişiyi gören iki evden köy odasına yemek getirilir. Misafirin hayvanı var ise hayvanına da yiyecek temin edilir. Odaların bir işlevi de eğitimdir. Küçük yaşta toplantılara katılan erkek çocuklar, belli bir hiyerarşi içerisinde gerçekleşen bu toplantılarda büyüklerinden oturmayı, kalkmayı, saygıyı, hizmeti, bahse konu olan olayları, hikayeleri, seyirlik oyunları, köyün adetlerini, tarımın ve hayvancılığın inceliklerini, geleneği, yörenin müzik kültürünü, yemek kültürünü ilk olarak ailelerinden sonrasında da bu odalardaki toplantılardan öğrenirler. Bu bağlamda köy odaları bir anlamda yaygın eğitim kurumu işlevini de görmektedir. Köy içindeki küçük adli olaylar da köy odalarında yaren başı veya muhtar tarafından çözüme ulaştırılır. Köylü arasındaki sınır anlaşmazlıkları, tarla ziyanları, küslükler gibi mahkemeye aksettirilmeyecek kadar küçük olan toplumsal olaylarda taraflar odada toplanır. İki tarafı dinleyen muhtar ya da yaren başı bir nevi mahkeme kurarak haklıyı haksızı belirler. Bir orta yol bularak konu büyümeden haklıya hakkını teslim ederek tarafları uzlaştırıp, helalleştirir. Bu yönüyle köy odalarının bir nevi mahkeme fonksiyonundan da söz edilebilir. Uşak Yaren Geleneğinde Müzik Pratikleri Yarenlik geleneğinde hem günlük hayattaki sohbet toplantılarında hem de düğünlerdeki yarenliklerde müzik geleneğin önemli bir unsurudur. Toplantılarda oda içerisinde def, bendir, kaşık, kaval, kabak kemane ve çeşitli türlerde bağlamalar ile icra edilen yöre türküleri ve oyun havaları çalınıp, söylenip, oynanırken düğün esnasında açık havadaki yarenliklerde ve yarenlerin katıldığı “seyman” alayında davul ve zurna ile yine yöreye ait havalar çalınır, oynanır. Davul zurna ile icra edilen Türk halk müziği ezgileri genellikle sözsüz türdedir. Uşak yöresinde köy odalarında çalınıp söylenen türkülerde ve oyun havalarında Bursa köy gövendelerinde ve Çankırı yaran sohbetlerinde olduğu gibi bir türkü sırası bulunmaz fakat mutlaka çalınan, olmazsa olmaz ezgiler vardır. Yörenin tamamında oynanan İslamoğlu zeybeği bunlardan biridir. Gelin almaya giderken oluşturulan yarenlerin seyman alayında yarenler toplanırken zurnacı yörede “yörük havası” denilen gurbet türünde kısa bir açış yapar. Yarenler seyman alayına durduklarında ise “seyman havası” çalmaya başlar. Ardından karışık sırada “Selendi’nin sarı sarı samanı” “Cezayirin harmanları savrulur” “Karataş Sekmesi” gibi oyunlu kırık hava türünde türküler davul zurna ile sözsüz olarak icra edilirken, seyman alayı bir ya da iki dizi halinde karşılama formunda gelin almaya giderler. Köy Düğünleri ve Yarenlik Uşak yöresinde köy düğünlerinde yaygınlığı gitgide azalsa da yarenlik geleneği ve yarenin işlevleri yer yer hala varlığını sürdürmektedir. Belli günlerde sohbet toplantıları yapan köy yarenlerine en büyük görev düğünlerde düşmektedir. Toplu bir şekilde tüm köyün seferber olduğu, yemeklerin yenildiği, eğlencelerin yapıldığı, dostluk ve yardımlaşmanın en güzel örneğinin yaşandığı Uşak köy düğünleri, yörede harman kalktıktan sonra yani Eylül, Ekim aylarında yapılır ve perşembe günü başlayıp Pazar günü sona erer. Pazartesi gün ise “yan gün” denilen bir gün daha yapılır ve toplamda 5 gün sürer. Uşak ilinde köy düğünleri ve düğünlerdeki yarenin işlevi şu şekildedir; Düğün yapmaya karar veren aile köyün yarenbaşına giderek düğün yapmak istediğini belirtir. Yarenbaşı uygun bir zamana ailenin düğün gününü belirler. Düğün günü gelmeden bir önceki hafta çarşamba günü düğün evine bayrak çekilir ve havaya birkaç el ateş edilerek haftaya düğünün başlayacağı köylüye bir nevi ilan edilir. Bayrağı gören, silah sesini duyan köylü düğün evine, düğünde kullanılabileceğini düşündüğü tahıllardan getirir, buna “düğün tahılı kaldırma” denilir. Bu işlem çarşamba gün öğleyin başlayıp ikindi ezanına kadar devam eder. Düğün tahılı toplandıktan sonra düğünün başlayacağı bir hafta sonraki perşembeye kadar düğün günü beklenir fakat düğün tahılı toplamaya başlanırken asılan bayrak düğün bitene kadar düğün evinde asılı kalır. Perşembe gün ikindi namazına doğru çalgıcılar önce oğlan evine giderek “nöbet vurma” denilen yöresel ezgilerden oluşan çalgısal bir dinleti yaptıktan sonra oğlan evindeki düğün sahipleri ve yakınlarını oynatır. Daha sonra kız evine giderek orada da aynı şekilde nöbet vurur ve kız evindekileri de oynatır. Bu esnada oğlan evinde akşam yemeği hazırlanır. Yarenbaşı ve yarenbaşının yarenler içerisinden görevlendirdiği “çavuş” ismi verilen yardımcıları, düğün sahipleri ve yakınları toplanır. Yarenbaşı başkanlığında oğlan evinde ya da yaren odasında bir toplantı yapılır. Bu toplantıda okucuların (düğüne gelecek misafirler) nerede kalacağına, yeme içme gibi ihtiyaçlarının nasıl giderileceğine, kimi hangi ailenin misafir edeceğine, çavuşların hangi görevleri yerine getireceğine ve genel anlamda düğünde nelerin yapılacağına karar verilir. Alınan kararlar ve gelen misafirlerin nerede kalacakları yarenbaşı tarafından bir liste haline getirilerek karışıklık çıkmaması adına köylüye okunur. Her şey bittikten, görevlendirmeler yapıldıktan sonra yaren odasında çaylar içilirken çalgıcılar gelir ve oda içerisinde “ince saz” denilen bağlama, cümbüş, def vs. gibi enstrümanları ile misafirleri oynatır. Kız evinde ise kadınlar ve gelinin arkadaşları ayrı olarak genellikle def eşliğinde oynarlar. Düğünde perşembe gününün en önemi fonksiyonu bir anlamda örgütlenmedir. Cuma günü, günün ağarmasıyla birlikte sabahın erken saatlerinde yarenler ve davul zurna oğlan evinde hazır bulunur. Davul, zurna “dan davulu” nu çalmaya başlar çalınan ezgiler yine yöresel ezgilerdendir. Burada davul zurna çalmadaki amaç yarenleri oğlan evinin önünde toplamaktır çünkü oduna gidilecektir. Davul zurna sesini duyarak acilen eşekleri ile birlikte oğlan evinde toplanan genç yarenler, yarenbaşı ve muhtar tarafından belirlenen köyün merasına düğünde kullanılmak, artanının da evlenecek çiftlere önlerindeki kışı çıkaracak kadar odunu temin etmek için bir çavuş eşliğinde davul zurna çalarak odun toplamaya gönderilir. Köyün genç yarenleri için eşeklerle oduna gitmek hem yardımlaşmadır hem de eğlencedir. Odun toplama bir yarış halinde gerçekleştirilir ve yaklaşık 40 eşek yükü kadar odun toplanır. Eşeğini odunla ilk yükleyen yareni, başlarında bulunan çavuş tespit ederek ödüllendirir. Oduncular öğle saatlerinde oğlan evinin önüne doğru toplu bir şekilde hareket ederler. Oğlan evinin önünde oduncular davul zurna ile karşılanır. Odun toplanılan mevkiden eşeğini odunları ilk yükleyen oduncuya da sembolik bir hediye verilir. Dışarıdan gelen okucular genellikle cuma günü öğleden sonra gelmeye başlarlar. Oduncular karşılandıktan sonra yarenbaşı, çavuşları okucuları karşılamak üzere köyün girişlerine yönlendirir. Bir girişten bir okucunun gelmekte olduğunu gören çavuş gençlerden birisiyle davul zurnacıya acilen haber iletir ve davul zurnacı misafiri karşılamak üzere o girişe gider. Perşembe gün hangi misafirin nerede kalacağı belli olduğundan, misafir bekleyen köylü köy meydanında bekler. Karşılanan misafir de davul zurna ile köy meydanına getirilir. Buradan okucu kalacağı eve geçer. Okucu karşılama işi cuma günü akşam saatlerine kadar devam eder. Cuma gün akşam yemeği saatinde yarenbaşı yemek ve taksimatı ile görevlendirdiği çavuşu ve yarenleri ile birlikte oğlan evinin önünde pişen yemekleri okucu gelen evlere gönderir. Diğer çavuşlar ve yarenbaşı yeterli yemeğin götürülüp götürülmediğini, eksik kalan bir şeyin olup olmadığını sürekli kontrol eder. Cuma gün en büyük sofra köyün yaren odasında kurulur. Yaklaşık 60 kişiyi alabilen yaren odasında yarenler, düğün evi ve köylü yemeklerini yedikten sonra okucular da buraya gelir. Çalgıcılar oda içerisinde ince saz eşliğinde toplananları eğlendirir. Böylelikle düğünde cuma günü de geride kalmış olur. Cumartesi gün sabah yine erken saatlerde sırasıyla oğlan evinde ve kız evinde yine “dan davulu” vurulur. Önceden haber verilen gelinin “gardeşlikleri” (arkadaşları, sağdıçları, akranları) kız evinden toplu şekilde hamama giderler. “Hamamcı” denilen bu hamama gitmeye, kızın tüm gardeşlikleri katılırken damat tarafından sadece damat ve sağdıcı katılır. Hamamcılar hamama gittiğinde köy meydanında öğle vaktine kadar cirit oyunu oynanır. Hamamcı bittiğinde gelin ve damat düğün alışverişi yaparak köye doğru hareket ederler. Köyün girişinde hamamcılar yine yarenbaşının talimatıyla davul zurna ve yarenler ile karşılanır. Yarenbaşı, bayrak tutan çavuş, davul zurna ve hamamcılar toplu şekilde gardeşliklerin evine tek tek giderler. Alışverişte alınan çerez, lokum, şeker gibi yiyecekler sinilere koyulur ve siniler gardeşliklerin başının üzerinde konularak toplu şekilde kız evine gidilir. Burada davul zurna eşliğinde kısa bir eğlencenin ardından yine toplu şekilde oğlan evine “çeyiz gezdirmek” için yola çıkılır. Oğlan evinin aldığı elbise, yatak, yorgan gibi çeyiz ne varsa burada bir kağnıya doldurulur kız evine doğru yine davul zurna, yarenler ve köy halkı ile birlikte gidilir. Kız evine gelen çeyizler evin önünde gerilen urganların üzerine asılarak sergilenir. Buna “çeyiz serme” denilir. Çeyiz serildikten sonra da kız evinin önünde eğlenilir. Kısa süren bu eğlencenin ardından oğlan evinden yemekle ilgilenen çavuş kontrolünde Cuma günkü gibi yaren odasına ve okucuların bulunduğu evlere yemekler gider. Artan yemekler israf edilmez köylünün evlerine gönderilir. Yemekler yendikten sonra yarenbaşı, çavuşlar davul zurna eşliğinde okucuların kaldıkları evleri dolaşırlar. Gittikleri evlerde davul zurna ile nöbet havası denilen Cezayir çeşitlemeleri, el ettim de alamadım fesini, ey daş delik daş delik, cevizin yaprağı dal arasında gibi yöreye özgü halk ezgileri çalınır. Davul zurnacı bahşiş alabilmek için yine çok kısa şekilde İslamoğlu, gediz pazarı gibi oyun havalarından da çalarak misafirleri evlerinde oynatır. Bu esnada köy halkı ve düğün sahipleri köy meydanındadır. Evine gelinen okucu ve ev sahibi de köy meydanına doğru hareket eder. Bu şekilde okucular yatsı ezanı vaktine kadar dolaşılır. Ana eğlenti köy meydanında olur. Köy meydanında toplanıldıktan sonra davul zurnayla birlikte oğlan evine toplu bir şekilde kına almaya gidilir. Giderken “öte yakaya geçelim”, “kır atıma binsinler” gibi yarı hareketli halk ezgileri çalınır. Kına oğlan evinden alındıktan sonra yine toplu şekilde kız evine gidilir, kına kızın gardeşliklerine teslim edilir. Geline kına kız evinde kadınlar arasında yöreden yöreye farklılıklar gösteren pratiklerle yakılır. Kınayı teslim eden düğün alayı yine davul zurna eşliğinde asıl eğlencenin olacağı köy meydanına gelirler. Burada büyük bir ateş yakılır, yine davul zurna ile yöresel oyunlar oynanır, seyirlik “deve oyunu”, “berber oyunu”, erkeklerin kadın kılığına girerek oynadıkları “kız kaçırma” oyunu gibi tiyatral oyunlar çıkartılarak topluca eğlenilir. Bu eğlence yarenbaşı sonlandırana kadar devam eder. Pazar gününe yine sabah saatlerinde “dan davulu” ile başlanır. Saat 10.00 gibi yarenlerinde içlerinde bulunduğu atlılar yörede oldukça yaygın olan cirit oyununu yaklaşık 2 saat kadar oynar. Cirit oynanırken cirit alanının kenarında davul zurna çalmak gelenektendir. Öğleden sonra ikindiye yakın bir zamanda cumartesi gün kız evine bırakılan çeyizler yaren alayı ve davul zurna ile kız evinden alınarak oğlan evine getirilir. Kız evinde olduğu gibi çeyizler oğlan evinde de serilir ve evin önünde yöresel oyunlar oynanır. Bu kısa eğlencenin ardından yarenler damadın sağdıçlarının evine doğru “damat giydirme” denilen pratiği gerçekleştirmek üzere yola çıkarlar. Sağdıçların yeni alınan ve giydirilecek olan kıyafetlerini yaren başının görevlendirdiği bir çavuş taşır. Sağdıcın evine gelindiğinde onları bekleyen sağdıç pijamaları ile yarenlere katılır, birlikte köy meydanına gidilir. Köy meydanında önce sağdıçlar, en son da damat bazı köylerde tekbirler eşliğinde bazılarında ise davul zurna eşliğinde görevli çavuş tarafından giydirilir. Bütün bunlar yapılırken oğlan evinde de gelin almaya gitmek için hazırlıkları başlamıştır. Sağdıçlar ve damat giydirildikten sonra oğlan evine gidilir. Tüm misafirler ve yarenlerin tamamı oğlan evinin önünde hazırdır. Silahlı yarenlere düğün sahibi tarafından silah atmaları için barut verilir, saçma verilmez. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra toplu halde çift sıra oluşturularak bayrakçı çavuş önde, yarenler, seyman alayı, misafirler ortada, davul zurna en arkada, kız evine doğru gelini almak için hareket edilir buna “seyman alayı” denilir. Seyman alayı ilerlerken 681 repertuvar numarası ile TRT’de kayıtlı bulunan Uşak iline ait “Seyman havası” adlı ezgi başta olmak üzere oyunlu, oyunsuz yöresel ezgiler çalınır. Hameli, Örencik, Fakılı gibi daha çok harmandalı yörüklerinin çoğunlukta olduğu köylerde ise 9/8 ölçüsündeki Selendi’nin sarı sarı samanı, Karataş’ın bağlarında üzüm var” gibi ezgiler çalınır ve seyman alayı karşılama düzeninde oynayarak ilerler, buna “Seyman sekme” denir. Oğlan evinin önünden başlayan bu yolculuk boyunca “deyişleme söyleme, deşleme atma” gibi isimler verilen 4’lüklerden oluşan içerisinde bulunulan hali betimleyici, kız evinden, yarenlerden, seyman alayından istek belirten, bazen övgü bazen taşlama içeren maniler söylenir. Bu deyişlemeleri yarenbaşı söyleyebileceği gibi, güzel söyleyebilen (ağzı yakışan) herkes söyleyebilir. Deyişleme söylemek isteyen kişi “Heyy yarenler heeyyy” diye bağırarak bir nevi deyişleme söyleyeceğini duyurur ve müzik durur. Yarenler ve seyman alayı “Eeeyvallaaahh” diye topluca karşılık verirler. Değişlemenin her dizesinden sonra topluluk “Eeeyvallaaahh” diyerek cevap verir. Son iki dize genellikle birleşik söylenir. Değişleme bittiğinde ise müzik tekrar başlar. Kız evine varıldığında yine deyişlemeler söylenir, silahlar atılır. İkindi ezanından önce gelin çıkarılmadığı için o vakte kadar kız evinin önünde oyunlar oynanır, eğlenilir. İkindi ezanının okunmasından belli bir süre sonra gelin tekbirlerle babasının, varsa erkek kardeşinin eşliğinde evden çıkarılarak evin önünde hazır bulundurulan ata bindirilir ve oğlan evine doğru yola çıkılır. Oğlan evine giderken çeşme başına ya da akarsu varsa kenarına gömülen ayna ve tarak geline buldurulmaya çalışılır. Gelin önce aynayı bulursa kızı, tarağı bulursa oğlu olacağına inanılır. Ayrıca oğlan evine giderken mezarlığa uğrayıp ataları ziyaret etmek de gelenektendir. Oğlan evine varıldığında, gelin attan inmeden önce yine deyişlemeler söylenir. Yüksek bir yerden çocukların toplaması için, şeker, çerez ve madeni para atılır. Atın üzerindeki gelinin eline doğurgan olması için bir taraftan verilen erkek çocuk diğer taraftan üç defa alınır. Evin bereketli olması için yine üç defa ekmek ya da buğday bir taraftan diğerine geçirtilir. Tekbirler eşliğinde attan inen gelin oğlan evinde bir odaya oturtulur, köyün kadınları gelin görmeye gelirler. Bu sırada oğlan evinin önünde çalınan yöresel oyun havaları eşliğinde bir eğlence yapılarak düğün sona erer. Misafirlerden büyük bir bölümü dağılırlar. Kalan misafirler ve gelin, damat evinin birinci derece akrabaları yaren odasına toplanır ve burada yemek yenir. Fakat Pazar gün akşam bu yemekte ve yemekten sonra bir eğlence olmadan gün sona erer. Uşak düğünlerinde pazartesi gününe yan gün denilir. Bu güne sadece çok yakın olan misafir ve akrabalar, damat ve gelinin sağdıçları, gardeşlikleri dahil olur. Sabahtan herkes kendi evinde kahvaltısını yapar düğün evine gelir. Kuşluk vaktine doğru oğlan evinde davul zurnanın çalmasıyla birlikte oğlan evinin önünde toplanılır. Damat ve sağdıçları kısaca oynatılır. Damat önce orada toplanan büyüklerin ellerini öper sonrasında gelini de alarak köy içindeki büyüklerin evine gider orada büyüklerin elini birlikte öperler. El öpmeye gelen gelin damada para vermek de gelenektendir. Düğün böylelikle sona ermiştir fakat yarenbaşının ve çavuşların görevi burada bitmez. Öğleden sonra yarenbaşı, çavuşları yaren odasında toplar burada bir toplantı yapar. Çavuşlara “düğünde bir aksiliğin yaşanıp yaşanmadığını ve verilen görevleri yapmayan, kurallara uymayan, düğüne katılmayan, odun toplamada, yemek dağıtımında, misafir ağırlamada bir hatası olanın olup olmadığını” sorar. Düğün boyunca her şeyi gözlemleyen ve görev taksimatını yapıp notlarını alan yarenbaşı ve çavuşlar, hatası bulunanları tek tek evinden alıp yaren odasına getirir. Burada kurulan mahkemede hatalı davrananlara yarenbaşı ve çavuşların mahkemesinden cezalar çıkar. Bu cezalar maddi olabileceği gibi aşırıya kaçmamak, amacını aşmamak şartıyla falakaya yatırma, urganla birbirlerine bağlayıp köy içinde gezdirme gibi eğlence de gözeten fiziksel cezalar da olabilir. Kurulan mahkemenin ve verilen cezaların ardından yarenbaşının düğün evindeki bayrağı indirmesiyle düğün, dolayısıyla da yarenbaşı ve yarenlerin görevi de sona ermiş olur. M.Ö 4000’li yıllardan beri yerleşim alanı olarak kullanıldığı bilinen, onlarca medeniyete ev sahipliği yaparak bu zengin kültürden beslenen, “Aşıkları şehri” Uşak’ımızın sayısız kültüründen sadece bir tanesidir “yarenlik geleneği”. Umulur ki tarihsel derinliği Türk tarihi ile yaşıt, ana teması yardımlaşma, dayanışma olan bu geleneğimiz, dünya coğrafyasında Türk unsuru bulunduğu sürece devam eder, yaşar ve yaşatılır. (MELİKE PANCARCI)