Bu Hafta kutladığımız zafer haftası ve İlimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 101. Yılında her zamanki gibi gençlerimize günün önemini ve yaşananları törenler ve konserler vasıtası ile aktarma, hatırlatma, o günleri yaşatma imkanı buluyoruz.
Kurtuluş savası ve İlimizin düşman işgalinden kurtuluşu uzun yıllardır, sanki bir efsane, bir filim senoryasıymış gibi anlatılmaya, o günlerde herkes üstüne düşeni yapan insanlardan bazıları sivritilmeye çalışılırken bu konuda naktini, sağlığını ve hayatını kaybedenlerin neredeyse unutulduğunu görüyoruz.
Düşman işgali öncesi, Uşak ilimiz kütahyanın bir ilçesi. 1800’lü yılların son çeyreğinde, İlimizde çiddi bir kent dayanışması var. Bu nedenle küçücük kasaba olan ilimizde ülkenin en büyük sanayilerinden biri olan Tekstil fabrikaları buharlı makinaları ile ham maddenin girdiği, mamül maddenin çıktığı, enteğre bir yapıdalar. Ve bu fabrikalarda Binlerce işçi çalışılıyor.
Düşman işgali sırası ve sonrasında yunan kuvvetlerinin çok uzun yılar ilimizde tüm kuvvetleri ile konuşlanması ilimizde üretilen tarım ürünleri ve hayvansal kaynaklı gıda üretiminin neredeyse tamamına yakınını bu güçler tarafından el koyuluyor, kendi ihtiyaçları için alıp karargahlarına götürülüyordu. O zamanlarda tarımda üretim ve ulaşım sadece yük hayvanları ve öküzlerle yapılması nedeni ile bu hayvanlar ve bunların çektiği araçlara Yunan kuvvetleri kendi işlerinde kullandılar. Bunun yüzünden İlimizde tarımsal üretim yapanlar, yük taşıyacaklar hem bu işlerini yapamaz , hemde açlık gibi bir durumu beraber yaşamak zorunda kaldılar.
O günlerde ilimizde Üç büyük teksil fabrikamız sahipleri halkımızın bu perişanlığı karşısında ne yapabiliriz diye düşünüyor ve başta buradaki işgal kuvvetlerinin hareketleri ve durumları hakkında sıklıkla Ankara ile temaslarda bulunuyorlardı. Bu temaslar sırasında Ankara’nın Maddi kaynak sıkıntısı içinde olduklarını fark ediyorlar. Yılançıoğlu, Baçak ve Gedik aileleri Kurtuluş savaşının harcamalarının büyük bir kısmını karşılamaya başlıyorlar. Yunan kuvvetleri ile işgirliği içinde olan bir fert tarafından, Yunan kuvvetlerine , Yılançıların evine bağrında güneş yanığı olmayan köylü kıyafertli kişilerin geldiğini ve bu kişilerin köylü olmadıkları yönünde ihbarda bulunuyor. Bunun üzerine Yılancıoğlu, Baçak ve Gedik ailelerininden Ailenin yöneticisi durumundaki erkekleri Yunanistana sürgüne götürerek zindanlarda işkence ve çok sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda bırakılıyorlar.
Kurtuluş savaşı bittikten sonra esir takası anlaşmaları ile yurdumuza getililen bu ailerin erkekleri, birçoğu Başta akciğer rahatsızlıkları olmak üzere , Sağlıkları bozulmuş şekildeydiler.
Bu kadar Acı ve zülüm gören Uşak halkı, tüm çektikleri acıları unutarak yerli Rum halkının kaçarken bırakıp gittikleri eş ve çocuklarına kötü muamele şöyle dursun Türk halkına yaraşır şekilde davranıyor ve geçmişin açılarını onlardan çıkarmaya çalışmıyor.
Mesela, adını onur ve gururla taşıdığım, Dedem İsmail Azmi Yılancıoğlu, Sanki hiç işkence görmemiz, Akçiğerinin birini Kaybetmemiz, sürgüne gönderilmemiş gibi Kurtuluş sonrası İlimizin, Ticaret ve sanayi odasının, Hilali ahmer bu günkü adıyla Kızılayın Başkanı olan dedem, İlimizden kaçan geçmişte yaşayan Rum ailelerinin çocuklarına kucak açan, Onları kollayıp, besleyip, okutup, yetiştiren Şevkat okulllarının kurucularından ve yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.
Tüm gençlerimimizin ve yaşayanlarımızın bunu bilmesi şehri ve ataları ile gurur duyması gerekir. Bu kadar eziyet görüpte hangi Ülke bunu yapanların ailelerine sahip çıkar. Onları Büyütür, okutur, iş sahibi yapar ve evlendirir.
Gururluyuz, Mutluyuz, Nice gururlu mutlu Kurtuluş haftası kutlamalarına.