.
Milli Futbolcumuz Merih Demiral’ın, Avrupa Şampiyonası çeyrek final Türkiye/Avusturya maçında Türk Milli takımının galibiyeti sonrası sevincini “Bozkurt” işareti yaparak göstermesi yurt içi/ yurt dışı güncel tartışmalarda gündem oldu. Takip edebildiğim kadarıyla bu hareketi destekleyenler/eleştirenler sosyal medyada/ yazılı, görsel medyada düşüncelerini paylaştılar. Hatta olay ülkeler arası siyasete dahi konu oldu.
Bu süreçte dikkatimi “Bozkurt” kavramının Türk Tarihindeki önemine, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde hatta Atatürk’ün konuya dair düşüncelerinde ne anlam ifade ettiğine dair yanlış ve eksiklikler olduğu çekti. Bu bakımdan konuyu Tarihsel bağlamda kısaca ele almakta ve düşüncelerimi paylaşmakta fayda olabilir; Modern Dünya yani Avrupa 18. Yüzyıldan itibaren Fransız Devrimi ile Ulus Devlet anlayışına doğru evrildi. İmparatorluklar tasfiye olmaya başladı süreç Birinci Dünya Savaşı sonrası tamamlandı. Osmanlı Devleti de diğer imparatorluklar gibi dağıldı. İçinden pek çok devlet çıktı. Bunlardan biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Ulus devlet felsefesine göre ve Türk Milletinin verdiği “Milli Mücadele” ile kuruldu.
Cumhuriyetin kuruluş sürecinde ve ilk yıllarında kadim Türk Kültürü zengin mirası ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temelini oluşturdu. Türk milletinin asırlardır unutulan/unutturulan tarihi milli bilinci, dili, kültürü; yeni devlet idaresinde, devlet felsefesinde, kurumlarında kısaca yaşamın her alanında temel rehber haline geldi. Türk Milletinin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kısaca bahsedilen Ulus inşa sürecine de önderlik etti. Kadim Türk kültürünü, tarihini, dilini her fırsat ile yaşamın her alanında egemen kılmaya çalıştı. “Ümmet” sisteminden “Millet” bilincine ulaşmış bir toplum oluşturmaya gayret etti. İşte bu bakımdan Cumhuriyetin ilk yıllarında “Bozkurt” kavramı gibi, Ergenekon efsanesi gibi kadim Türk kültürüne ait pek çok unutulan/unutturulan kavram, düşünce, inanış, sembol yeniden yaşam buldu, pek çok farklı kurumda, işleyişte, yapıda bu zengin kültüre atıf yapılarak, yaşam alanı açılarak Türk Milletinin milli bilinci, dayanışma ruhu, ortak yaşam arzusu kuvvetlendirilmeye çalışıldı ve “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” temel anlayışı ortaya çıktı.
Netice olarak kadim Türk tarihine ait pek çok inanış, sembol, kavram gibi “Bozkurt” kavramı da Atatürk tarafından Genç Türk Devleti’nde bir şekilde yeniden yaşaması için destekleniyordu. Örneğin aşağıda kısa tarihi özeti verilen Bozkurt-Lotus Davası’nı kazanan Atatürk’ün yakın arkadaşı olan ve devletin hukuk sisteminin oluşmasında önemli katkıları olan Mahmut Esad Bey’e Soyadı Kanunu ile kendisi “Bozkurt” adını vermiştir. Bozkurt-Lotus davası, 2 Ağustos 1926 tarihinde Türk vapuru Bozkurt ile Lotus adındaki Fransız vapurunun Ege denizindeki Midilli açıklarında çarpışarak batması ve 8 Türk vatandaşının hayatını kaybetmesi sonucu Bozkurt'un kaptanı ile beraber Fransız gemisinin nöbetçi kaptanı Demons'un İstanbul'da Türkiye Devleti tarafından tutuklanması neticesinde başlayan uluslararası bir davadır. Fransa, tutuklama kararına itiraz ederek Fransız kaptanını Türkiye'nin tutuklama yetkisi olmadığını iddia etmiştir. Bunun üzerine Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na başvurulmuş, 1934 yılındaki Soyadı Kanunu ile Bozkurt soyadını alacak olan Mahmut Esat'ın Türkiye'yi savunduğu bu dava Türk tezinin kazanması ile sonuçlanmıştır.
Son söz olarak;
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi temellerini oluşturan Türk Milli Kültürünün ortak ve zengin mirası, Türk Milletinin ve Vatandaşlarımızın ayrışma alanı değil sevinçte ve kederde kenetlenme alanı olmalıdır. Ortak değerler Milletin her bir ferdine aittir. Saygılarımla.