.

Kıymetli okurlarım,

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerimize olsun. Bedeniniz sıhhatli, işleriniz bereketli, gönlünüz huzurla dolsun. Evlatlarımız itaatkâr ve vefalı olsun. Cennet bu olsa gerek demi daha ne olsun…

Bugünkü makalemde, geçenlerde tanıştığım ve daveti üzerine bir kahvesini içmeye ofisine uğradığım esnaf kardeşimizin anlattığı hac hikâyesini, önemine binaen sizlerle -isim vermeden- paylaşmak istiyorum. Çünkü ne kadar kötülük varsa bireysel paylaşıyoruz veya kurumlar aracılığı ile -basın- paylaşılıyor ama buna mukabil güzellikleri paylaşmakta biraz cimrilik gösteriyoruz gibi geliyor. Şunu asla unutmamak lazımdır ki,

‘’Güzellikler paylaşıldıkça ziyadeleşir, kötülükler paylaşıldıkça normalleşir’’ Bunun için siz siz olun bir güzellik gördüğünüzde mutlaka paylaşınız. Kazanan toplum olsun. Annesine, babasına, ailesine düşkün bir evlattır. Eşiyle beraber hacca müracaat etti. Anne babasını da daha önce kaydettirmişti ama bir türlü kuradan çıkmamıştı. Babası o kadar değil de annesi o mübarek beldeleri ölmeden görebilmek için yanıp tutuşuyordu. Bu durumunu gören evlat, annesini (gayri resmi olarak) üç aylık umreye gönderdi. Amacı umre akabinde hac ibadetini de yapsın ve hasreti bitsin istiyordu. Umreye gittiler ama üç ay dolmadan yakalanınca apar topar uçakla Türkiye’ye postalandılar. Hasret yine yarım kaldı ve annenin gözyaşı dinmiyordu.

Şansına, ilk yazılmasına rağmen hac kurası kendine çıktı. Ama anne baba ayrı yazıldığı için onlara çıkmadı. Dolayısıyla onları bırakıp yalnız gitmek istemediğinden iptal ettirdi. İkinci sene tekrar yazıldı ve yine çıktı ama anne babaya çıkmadığı için yine iptal ettirdi. Üçünce sene yine tekrar yazıldı. O sabah Çorum Ulucami’ye sabah namazına geldi. Secdeye kapandı. ‘’Ey rabbim, iki kere yazıldım çıktı. Ama annem babam yok diye iptal ettirdim. Bu senede yine çıkarsa ve yine iptal ettirirsem, Sen ‘Ey kulum, sana üç fırsat verdim, gelmedin. Bir daha da vermem’ dersen ben sana ne cevap vereyim. Ne olur, anneme babama da çıksın da bende iptal ettirmeyeyim. (Sen de kurtul bende kurtulayım)‘’ diye gözyaşları içinde halini rabbine arz etti.

Birkaç gün sonra gece yarısı sonuçlar açıklandı. Çocukları ‘’baba müjde, kurada sen 484. annemde 485. sırada tekrar çıkmışsınız’ deyince, direk yavrum,: ’’babaannenize bakın, babaannenize bakın’’ dedi. Ona da baktılar. O da ne, aman Allah’ım! Ayrı gruplar olmasına rağmen annesi 486, babası ise 487. sırada peşlerinden çıkmış. Dinde tesadüf olmadığına göre bu tevafuk hangi duanın sonucu acaba? Bu arada sonuçlarının açıklanmasını elinde tespih çekerek her yıl olduğu gibi bu yılda heyecanla bekleyen annesine telefonda ‘’anne sonuçlar açıklanmış’’ deyince, ‘’yavrum bize çıkmaz ki’’ cevabını aldı. ‘’Anne, çıktı! Çıktı!’’ diye bağıra bağıra söyleyince annesi gözyaşlarını tutamadı. Tabiri caizse aile boyu uçtular. ‘Hemen herkes abdest alsın, şükür namazı kılalım’ dediler. Aile boyu namaza durdular.

Beraber hacca gittiler. Kâbe’yi tavaf ettikten sonra karşıda beklerken annesi -hı’h- dedi yere yığıldı. O an ne yapacağını şaşırdı. Ses soluk kesilmiş nefes alamıyordu. Âdete ölmüştü. Elindeki zemzemle yüzünü yıkıyor, dudağını ıslıyor ve kelime-i şahadet getirmeye çalışıyordu. Annesin de tansiyon, şeker olmak üzere birçok hastalığı vardı. Bu arada babası -annesini çok seviyor- daha çok paniklemiş ve oğluna ‘’Allah belanı versin, buralara getirdin anneni öldürdün’’ diye beddua ediyordu. Oğlu da ‘’baba beddua etme, bu benim annem sen eş olarak seviyorsun ama ben evlat olarak daha çok seviyorum’’ diyordu. Etrafta da insanlar toplanmış seyrediyorlardı. Nur yüzlü yaşlı bir Hacı Efendi, ‘’evlat al şu zemzemle yüzünü yıka ve dudağını ıslat. Umulur bir şeyi kalmaz’’ deyince kendi kendine ‘’zaten yapıyorum’’ dedi ama yine de kırmamak için kabul etti. Bu arada 5-10 dk geçmişti. Öldü diye düşünülen anne gözünü açtı. Yavaş yavaş kendine geldi. (Annesinin iyileşme emarelerini gören evladın gözleri kendine zemzem şişesini uzatıp bir şeyi kalmaz diyen yaşlı nur yüzlü amcayı aradı ama kaybolmuştu. Bu noktayı uzatmadan hikmeti meçhul diyelim.)‘’Bir şeyim yok yavrum’’ dedi ama yine de yakın hastaneye zoraki götürdü. Doktor muayene etti, ‘’teyzenin her şeyi normal, ilaca gerek yok’’ dedi. Annelerine yeniden kavuşmanın sevinciyle otele doğru yol alırken, bir taraftan kendine beddua eden –niye beddua ettin, diye sorunca hatırlamayan- babasına bakıyor diğer taraftan da ‘’sür şu zemzemi bir şeyi kalmaz’’ diyen yaşlı amcayı merak ediyordu.

Özeti: Hac para işi değil gönül işidir. Nice parası olanlar -gönülden gelmediği veya kuradan çıkmadığı için- gidemezken, bazen bir vesile çıkar da gariban gidiverir. Buna da takdiri ilahi denir. Anne baba duası önemlidir ama evladın anne babası için olan duası da belki daha farklıdır. Yeter ki o kapının ziline basmayı bilelim. Rabbim dua alan ve dua eden evlatlar nasip eylesin… Gönlü hac hasretiyle yananlara da önce hac nasip etsin ve akabinde de tutmak, layık olmak kolaylığı versin.