.

Hayatın akışı içerisinde köylerden, ilçelerden ve hatta kendi ilimizden uzaklaştık. Rızkımızı yakınlarda değil uzaklarda aramak zorunda kaldık. Tabi bu noktada yapacağımız fazla bir şeyimiz yok. Bu uzaklaşmanın geçerli geçersiz birçok nedenleri var. Bunların arasında en belirgin olan işsizlik, okuma oranı sayesinde bilinçlenme, sosyal medya etkisi ile özenti, aile büyüklerinden uzaklaşma gibi nedenler sayılabilir.

Bir bayan arkadaş memleketinde çilek yetiştirme işine atılır. Bir zaman sonra kendi ifadesi ile ‘’ben taşrada toprağa değil büyükşehirlerde AVM’ye layığım’’ diyerek İstanbul’a yerleşir. Dizilerin, sosyal medyanın bariz etkisi olarak yorumlayabiliriz.

Köylerin bu kadar göç vermediği dönemlerde şartlar ne olursa olsun düğünlerde, cenazelerde, bayramlarda mutlaka gelinmeye çalışılırdı. Hatta genelde bayanlar çalışmadığı için yaz sezonu köyde ki aile büyüklerinin yanında bir iki ay kalır. Onlara yardım eder ve kışa doğru da tüm ihtiyaçlarını köyden götürürdü. Bu durum da ekonomik bağlamda aileye büyük bir katkı sağlardı. Diğer taraftan birilerinin gurbetteki çocukları köyü ihmal ediyorsa, uzun süre (iki yıl gibi) gelmiyorsa onlar -vefasızlıkla- kınanırdı. Durum böyle olunca tabiri caizse Allah’tan korkmasa da komşulardan utanıp bir şekilde gelmeye çalışılırdı.

Çorum’da sınav görevinde bir öğretmen arkadaşa;

- Hocam, nerelisiniz?

- Çorumluyum

- Köyün yok mu?

- Ailem falan köyden gelmiş, ama ben bilmiyorum. Hiç gitmedim. Kimsemiz yok.

- Hocam, altında araban var. Çocukların var. Bir gün arabaya çocuklarını al köye git. Köy meydanına arabanı park et. Kabristana git, aynı soy isimde çok mezar göreceksin. Ya dedelerin ya amcaların ya da diğer akrabalarındır. Belki de şehirden daha çok kimsen oradadır. Hiç tanımasan da onların senin üzerinde atalık hakkı vardır. Aile boyu bir Fatiha okuyun.

- Hocam, hiç düşünmemiştim, gerçekten dediğiniz doğru. Köyde kimsemiz yok bahanesine sığınıyorduk. İnşallah en kısa sürede dediğinizi yapacağım.

Gerçekten maddi manevi imkânı olmayanlar hariç ama imkânı olduğu halde (isteyince izinlerini tatil beldelerinde geçiren, imkânı varsa o da hakkı ama…) günübirlikte olsa gelmeyen, şöyle kabristanda ki aile büyüklerinin başına dikilip, taşına dokunup yakın mesafe bir Fatiha okuyamayan evlatlar, torunlar maalesef çığ gibi çoğalıyor. Özellikle torunlar, köylerde, ilçelerde anısı -merkebe binmemiş, bahçeye gitmemiş, derede çimmemiş, tavuklara yem vermemiş…- olmadığından özlemini çekmiyor. Özlem çekilmeyince de rahatsızlık hissetmiyorlar.

Siz siz olun yine de şartlar ne olursa olsun beş yılı geçirmeyin. Çünkü aile büyüklerinin üzerinizde maddi manevi hakları mutlaka vardır. En azından köyde, ilçede, ilde aile boyu bir kabristan ziyareti yapmaya niyet edin. Niyet etmek amel etmeye giden en kestirme yoldur. Niyete rağmen ziyaret hâsıl olmazsa bulunduğunuz yerde kabristanlığa –kendi yakınlarınız gibi- aile boyu ziyarette bulununuz. En azından çocuklarımız o havayı hissetsin. Çocuklarınız gurbetten ilçeye bayram haricinde gelince mutlaka kabristana ziyaret etmelerine vesile olun. ‘Bayramlarda gidiyoruz ya, şimdi ne gerek var’ bahanesi gelirse pes etmeyin. Yoksa yarın hak vaki olduğunda sizin kabirde garip kalır.

Bu makalemi okurken -ilçeye gelip yaşlı ebesini, dedesini görmeden gidenlere şahit olunca- kiminizin ‘’Hocam, bırak ölüsünü dirisini ne zaman ziyaret ettiniz, diye soralım’’ dediğinizi duyar gibiyim. Ne diyelim;

Gençlikte uğruna öldüklerin

Yaşlılıkta reva mı, gördüklerin

Yazsan kitap olur bildiklerin

Katar, katar…

Vesselam ‘gönül isterken kader gülermiş’ misali daha bunlar iyi günlerimiz gibi. Zaman gelecek köylerimizi torunlar novigasyonla bulmaya çalışacaklar, desek galiba yanılmayız.

Kabirler garip kalmasın / Mevtalarımız unutulmasın.

Bugün onadır, yarın bize / Ölümden kurtulamazsın