.

Kıymetli din görevlisi arkadaşlar, Her mesleğin kendine göre zor yönü vardır. Hele hele dünyevi ve uhrevi sorumluğu olan Peygamber mesleğinin zorluğunu onu ancak icra eden sizler bilirsiniz. Normal masa başı memuriyette eksiğiniz olursa bedeli hemen karşınıza gelir ama sizin görevde birisi hemen gelirken diğeri vicdanen eritir. Eskiden İHL’i bitirip sınavı kazanınca bir saat bile eğitim vermeden köye gönderildi. Orada 19 yaşındaki genç 80 yaşındaki amcayı idare etmek zorunda kalırdı. Bundan daha zor görev düşünemiyorum. Bulunduğum ortamlarda bilerek bilmeyerek eleştirenlere de bu örneği veriyorum. O zaman art niyetli değilse -hocam ben bu yönünü düşünmemiştim diye- fikri hemen değişiyor. Art niyetlilere de yapacak bir şey yok. Yıllarca bu memlekette filmlerde din görevlilerini aşağıladık. Çok şükür onlardan bir nebze kurtulduk. Çünkü şimdiki arkadaşların en az tahsili olan yüksekokul mezunu ve yukarısı. Resmi değer açısından bakış açısı çok farklı. Konuyu fazla uzatmadan daha çok güzelliklere ulaşabilmek adına genç, heyecanlı ama tecrübesiz ‘’en iyi okul tecrübedir ancak okul masrafı birazcık çoktur’’ imam arkadaşlara nacizane bir miktar tavsiye -bilgi zekâtı olarak- kaleme aldım. Umarım istifade edilir ve geçmişlerimize de bir Yasin şerif ikram edilir. Yakınca çıkacak olan 7. Kitabımdan seçmeler:

Tahsil imkânının kolaylaştığı günümüzde bir değil birkaç diploma sahibi olmaya, -iyi bir yabancı dil öğrenmeye- yüksek lisansınızı yapmaya mutlaka gayret ediniz. Güçlü olursunuz, bazen de aranan personel olursunuz da hayalleriniz kendiliğinden gerçekleşebilir.

Gerek köy gerekse merkez de olsun, giyim kuşamınıza çok dikkat ediniz. En iyisinden bir takım elbiseniz -hele gençseniz- yedekte beklesin. Teşbihte hata olmasın ama sizi resmi kalabalıkta ilk gören ‘görev karıştırması’ yapsın. Bunun örnekleri çoktur.

İlk göreve başladığınızda cemaatten veya köyden en aksi olan vatandaşı kafaya alınız. Hem şerrinden korunursunuz hem de çevreye karşı sizin gizli muhafızınız olur. Arkanızdan söz söylettirmez.

Özellikle köylerde muhtarla – öğretmenlerle ‘diklenmeden dik durmak’ kuralı çerçevesinde ilişkiler kurunuz. Kurumunuz da aynı sistemi uygulayınız. Gıyabi değeriniz referansınız olsun.

Caminizin imam odası varsa -olmalı- orası daima derli toplu ve cebinizden mini ikramlıklar hazır bulunsun. Hangi misafirin, ne zaman cemaatınız olacağı belli olmaz da buyur edersiniz.

İcra edeceğiniz mesleğin her şeyini onun dışında olan hususların bir şeyini biliniz. O bir şey belki bir gün hayat kurtarabilir. Bu durumda önce vicdanen sonra da kurumda değer kazanırsınız. Mesela, köyde görev yaparken ilkyardımı bilmek ve can kurtulmasına vesile olmak veya yangın söndürme cihazlarını bulundurup doğru kullanımını bilmek ve ilk müdahale ile köyün yanmasını önlemek. Sizi kahraman yapabilir.

İyi bir iletişime sahip olmaya çalışınız. Köyde görev yapıyorsanız, köye gelen misafirlere mutlaka ‘hoş geldiniz’ deyip, gerekiyorsa bir bardak çay -bilhassa bekâr iseniz evinizde daima pratik yiyecekler bulundurunuz veya nazınızın geçeceği bir amcanız, teyzeniz bulunsun ki, malzemesini verince bir masaf sofra size hemen gelsin- ikram ediniz. (Köye mülki amir veya başka bir yetkilimi geldi, bunu fırsata çeviriniz. İki lisani kibar ve bir semaver çay ile unutulmayabilir veya sonra farklı alanda değerlendirilebilirsiniz) O çay, size sonra dostluk olarak, yeni çevre olarak döner. Hatta çoğu insanın ulaşamadığı yere -hocam her zaman kapım açık- siz şeref misafiri olabilirsiniz.

Sizin görev yerinizin ve anlayışınızın çevrenizdekilerden farklı olmasına gayret ediniz. Farkınız mutlaka fark edilmeli. Sizden önceki görevlinin eksi artı yönlerini iyi analiz edip, eksileri artıya artıları ise şeddeli artıya çevirmeye çalışınız. Mesela sizin cemaatinizin camiye girerken adabı erkânı farklı olmalı. Hatta ayakkabılarını ayakkabılığa -saygıdan arkası kıbleye gelmemeli- koyuşu bile fark edilmeli. Veya siz hutbe okurken cemaatin dinlemesi -zaruret yoksa iki dizi üzerine oturması veya başka şeylerle meşgul olmaması- bile aleni fark edilmeli.

Özellikle öğrencilerle özel ilgileniniz. Gerektiğinde eliniz cebinize gidebilmeli -insanlar ‘hocam şu sadakamı yerine ulaştır’ diyebilmeli- ve bu durumunuz da -riyasız- çevreden hissedilmeli. Hele hele köyde görev yaparken dışarda okuyan öğrenciler varsa onların gölge velisi konumunda olmaya çalışınız.(Öğretmenlerinden tanıdığınız varsa en azından çarşı pazarda görünce ‘falan öğrencinin köyünde görev yapıyorum durumu nasıl?’ diye sorunuz) İHL öğrencileri varsa mutlaka yetiştirmeye ve ara ara görev vermeye çalışınız. Hem onlar mutlu olur hem de sizler -işiniz gücünüz olduğunda- rahat edersiniz.

Caminize mini de olsa kütüphane kazandırmaya ve o kütüphaneden mahalledeki çocukları hatta yetişkinleri istifade ettirmeye çalışınız. Önce okuyunuz ve sonra -beğendiyseniz- o kitabı cemaate, gençlere öneriniz. Hele bayanların hoşuna giden kitap olursa ve alışırlarsa eşlerine camiden gelirken kitap getirmesini isterler.

Anılarınızı yazınız. Zamanla kitap yazma konumuna gelebileceğinizi asla unutmayınız. Bir kitabınız basılırsa -zor değil- o çevrede size bakış açısı inanın değişir. (bu noktada 8. Kitabımı kaleme aldığım şu günlerde daima kapım açık yardımcı olabilirim)

Teknoloji adına ne varsa caminizde kullanmaya gayret ediniz. Güncel konuları takip ederek mevzuat ve lisani kibarla işleyiniz.

Bir yönden eksiğiniz olsa da diğer yönden onu telafi etmeye gayret ediniz. Sesiniz iyi olmayabilir ama iyi bir vaaz edebilirsiniz. Bir köy imamı güzel bir şekilde hazırlanıp ilçenin merkez camisinde Cuma vaazı yapabilir. Bunu dinleyen köylü -bizim imam koca ilçeye vaaz yaptı. Hoca neymiş de bilmiyor muşuz, köyümüzü gururlandırdı- diye mutluluk duyar. Mülki amirden izin alarak mesleki makale yazabilirsiniz. Varsa mahalli radyo, televizyon programlarına katılabilirsiniz. O da sizi tanıtır, rahatlatır ve hizmetiniz geniş kitlelere ulaşır.

Cemaatin siyasi görüşü ne olursa olsun daha dış kapıdan girerken ‘’bizim imam efendi’’ demesini sağlamaya ve muhafaza etmeye çalışınız. Hele hele cami avlusunda siyasi tartışmalara girmeyiniz ve hatta denk geldiğinizde -nazikçe uyararak- müsaade etmeyiniz.

Birden fazla görevli iseniz eksiklerinizi birbirinize lisanı kibarla söyleyiniz ama özellikle cemaat arasında dedikodusunu yapmayınız. Yapanlara da müsaade etmeyiniz. Tabiri caizse kilitleniniz. Çünkü birlikten güç doğar.

Bulunduğunuz ilçede ki, il de ki kurumlarla iyi bir diyalog halinde olmaya gayret ediniz. Cemaatin bir sıkıntısı, basit bir talebi olursa sizin bir selamınız ile gittiğinde ilgi görürse köyünüzde, çevrenizde değeriniz artar. ‘Bizim imam efendi her yerde değer görüyor’ diye daha da abartılı olarak karşılık bulur.

Bir masaya oturduğunuzda bir bardak çay ikram edilirse mutlaka sizde akabinde ikram etmeye çalışınız. Pinti, cimri, paracı gibi lakaplar asla almayınız. Bu noktada şakada olsa din görevlilerini aşağılayıcı örneklere fırsat vermeyiniz. Hele hele siz hiç anlatmayınız. Gerekiyorsa o bir bardak çayı içmeden masadan kalkıp gidiniz. İnanın başka zaman edeple kahve ikram edilir.

Özellikle küçük camilerde arada bir beş vakit camiye kaç cemaat geliyor, ne kadar çoğalttım ya da azalttım türü liste tutunuz. Veya sonra vicdan azabı çekmemek için göreve gelmediğiniz vakitleri not alıp, gerektiğinde imkân bulunca izinlerden feragat ederek telafi etmeye çalışınız.

Köyünüzde, mahallenizde kurumsal bir etkinlik olursa (açılış, kutlama gibi) içinde yer almaya çalışınız. Yıllar önce köyde bir etkinlikte köy imamı merhum Kadir Güler Bey konuşma yapar. Zamanın valisinin hoşuna gider. Valiliğe alır sonra yıllarca müdürlük ve kaymakam vekilliği yapar.