Hayat bir yoldur. Bu yolun en önemli yolcuları ise insanlardır. Tüm insanlar aynı şekilde yolculuk etmez. Kimi yolda oturur hem kendisi mesafe almaz hem de yolda yürüyen diğer insanlara zararı dokunur. Kimi yavaş yürür, kimi hızlı yürür, kimi de koşarak gider. Hedefe giden yolda ‘dikkat’ in büyük önemi vardır. Aynı kabiliyet ve kapasitedeki iki kişiden biri dikkatini bir nokta da toplamak suretiyle diğerini geçebilir.

İlimde, fende, sanatta insanlığa yeni keşifler sunmuş ‘keşşaflar’ dikkatlerini ilgi alanında odaklayabilmiş kimselerdir. ’Gerçi, her arayan bulamaz; ama bulanlar arayanlardır’ denir. Gerçek anlamda emek vermeden, yorulmadan başarı elde edilemez. Kaşif zatlar, daima arayış içerisinde olduklarından ve asla ümitlerini yitirmediklerinden bazı şeyleri bulabilmişlerdir. Mesela Pastör, evlenme töreni esnasında ortalıkta görülmez. Sağa sola koşuştururlar bulamazlar. Daha sonra onu laboratuvarda bulurlar! Bütün dikkatini araştırdığı konulara veren bu meşhur ilim adamı tıp alanında nice ilmi keşfe imza atmıştır.

Ortaokul ikinci sınıfta okurken Fen bilgisi dersimize gelen merhum Erol Yavaş öğretmenimiz Arşimet’in ‘suyun kaldırma kuvvetini’ nasıl bulduğunu kendine has üslubuyla öyle bir anlatmış ki, aradan kırk yıl geçmesine rağmen hala gözümün önünde. Arşimet’in zihnen meşgul olduğu bir problem vardı. Bir gün hamamda yıkanırken hafiflediğini hisseder ve buradan ‘ suyun kaldırma kuvveti’ ni bulur. Heyecanla; peştamalla, elinde tas, başı sabunlu olarak dışarıya koşar ve ‘’buldum! buldum!’’ diye bağırmaya başlar. Gerçi, insanın suda hafiflediğini hissetmeyenimiz yoktur ama, bunu kanun olarak ifade edebilmek, ancak Arşimet’e nasip olmuştur. Çünkü onun zihnini meşgul eden bir problem vardır ve o problemin çözümü böyle bir kanunu bulmakla gerçekleşecektir.

Yine, Newton bir gün ağaç altında düşünürken başına bir elmanın düşmesiyle zihninde şimşekler çakar. O anın ilhamıyla meşhur ‘Çekim Kuvveti’ni keşfediverir. Lakin bugüne kadar nice insanın başına ağaçtan elma, armut düşmüştür. Fakat onların böyle bir alt yapısı olmadığından bunu bir kanun olarak ifade edememişlerdir. Newton ise, belli bir alt yapıyla bu olaydan istifade eder. Her başarılı insanın mühim bir vasfı, dikkattir. Avcının bütün dikkatiyle avını gözetlemesi gibi, böyle insanlar da bütün dikkatleriyle hedeflerinin takipçileridir. Mesela, bir şairin dünyasında hep kelimeler vardır. Bir müzisyenin dünyası hep notalardan örülüdür. Mesleğinde fani olmuş bir matematikçinin hayalinde hep X’ ler, Y ‘ler dolaşır. Bir ressamın bakışlarında resimler yer bulur. Bir heykeltıraş, yolda yürürken de hayalen yontmakla meşguldür. Bir hatip, yemek yerken, seyahat ederken bile zihnen hitap etmektedir. Bir çoban, şehirde gezerken dağda otlattığı koyunların, kuzuların sesini zihnen duymaktadır. Bir sivil savunmacı, yolda yürürken olası afetlerde ne gibi problemler oluşabileceğini hayal etmektedir. Bir binaya girdiğinde yangın söndürme cihazları, yangın hortumları dikkatini çekmekte veya kullanılma imkan olmayan yangın tahliye merdivenlerinin olası yangınlardaki paniği daha da artıracağı hususu zihnini meşgul etmektedir… Sınava ciddi manada hazırlanan bir öğrenci, rüyalarında bile test çözmektedir. Bu örnekleri daha da artırabiliriz.

Başarıyı yakalayabilmek için sekiz saatlik mesai yeterli değildir. Sahalarında zirveye çıkmış şahıslar, sekiz saati belki evlerinde on sekiz saate çıkarabilmişlerdir. Yani, daldıkları konu onları hem yolda, hem yemekte, hem rüyada meşgul etmiştir. Kısaca; hiçbir başarı tesadüf değildir. Şu anda öğretim görevlisi olan; lise yıllarında felsefe öğretmenimiz Selami Sönmez’i sıcakta, soğukta her teneffüs bahçede gezerken elinde kalın bir kitapla meşgul olduğunu görünce imrenirdik. Ayrıca, sürekli hayat dersi vermeye çalışan ve canavarlar; (öğrenci lakabı) ‘vakit, nakittir’ meşguliyet gelmeden önce, boş vaktin kıymetini bilin. Yarın arar da bulamazsınız. Beni en çok üzen hususlardan bir tanesi (o zaman bekar olduğu için) mutfakta yemek yaparken geçirdiğim zamandır’ sözünü onun hiçbir öğrencisi unutamaz.

Netice olarak; çevremize baktığımızda üç çeşit insan görürüz. Birincisi, hedefi, gayesi olmayanlar. İkincisi; hedefi, gayesi olduğunu sadece söyleyenler. Üçüncüsü ise; hedefi gayesi olduğuna inanıp onun gereğini titizlikle yapanlardır. En zor olandan üçüncü gruptur. Çünkü ‘Hiçbir zafere, çiçekli yollardan gidilmez.’ sahasında söz sahibi olan kişilerin, gezmekten uykuya kadar birçok alanda fedakârlık yapmış olduklarını gözlemliyoruz. Bu kural dünyanın her tarafında aynı şekilde işler. Ne dersiniz, bu kurala bizde dâhil olabilsek diye hiç olmazsa bir KEŞKE diyebilir miyiz?